Aşk nedir sorusunu çok duydum, cevabını ise sorudan da çok duydum. Farklı farklı ağızlardan binbir çeşit cevap.

Aşk nedir, aşk var mıdır? Ben bu sorulardan çok başka sorunun cevabını merak ettim. İnsan kime, neye aşık olur? Tahmin edersiniz ki bu soruyu sorduğuma göre aşkın varlığını kabul ediyorum. Aşk vardır, size bunu ispat edebilirim.

İnsanların sürekli yanılgıya düşüp uzun çağlardır aynı sorunun etrafında dönüp durmalarının sebebi aşkı yanlış yere koymaları. Özür dilerim, yanlış yerden aşka bakmaları demeliydim. Çünkü aşkın yanlışı olmaz. Zaman geçiyor, çok genç ve toy bir insanım henüz ama kırk yaşında olup da hâlâ aşk ile tanışmamış insanlar görüyorum. Gözlerim çok üzülüyor onlar için.


Kedinin gözlerine bakar bakar aşık olursun. Bir şelalenin akışına aşık olursun, o şelalenin altında saatlerce ıslanırsın, kulaç atar atar yorulursun. Tüm bedenindeki suya, kolundaki yorgunluğa aşık olursun. Denize aşık olursun, binbir çeşit balığa, derin okyanuslara, karşı karşıya dalgalansa da suyu birbirine karışmayan o okyanuslara...

Kurdun kuzuyu avlamak için kurduğu pusuya, kuzuların ağzını köpürte köpürte koyunları emmesine. Bir köpeğin patilerine, bir tavşanın rengine, bir eşeğin kulağına, koyunun ha bire ot yiyişine...

Peki ya çiçekler; dikenli, dikensiz mis gibi kokular...

Atın yelesine, dört nala koşmasına... Sevişen güvercinler, ceviz kıran kargalar, köpeklerden kaçan bir tilki, annesini emen bir bebek, kardeşini kıskanan bir erkek çocuğu, dalı yoran incir, çocuğu sevindiren kiraz, beni sevindiren çilek...

Ben daha devam ederim ama o bitmez; aşk bitmez, gün biter. Nefesim biter, zaten onlar bitmeden gücüm de biter.


Evet, “İnsan neye aşık olur?” sorusunun cevabı doğadan olana, Allah'ın yarattığı her şeye.


Bir gün öğrendim ki Tanrı her şeyi yaratan imiş. İlk önce aklıma gelen iki soru olduğunu sanıyorum, “Niye, o nerede?”

Tanrı kendini, yaratığı her şeyin özüne koymuştu. Bakan kimse onu göremedi. Bakarken görebilen herkes onu gördü. İşte o görenler tam o anda aşkı buldular. Biz aşkı bulanların torunuyuz, bakanların değil. Şimdi böyle dedim diye dedesi, nenesi âşık olmayanların torunları bugün aşık olabilirler, korkmayın. Hoşgörünün en kuvvetlisi aşktır.


Aşk hakiki hasretin içinde gizlidir ve gerçek vuslatla da ortaya çıkar. Aşk gizli oldukça yanar, insan yandıkça yaşar. Söneceği güne kadar yanarsa kavuşur. O gün gelmeden sönerse sonsuza kadar yanar hem de bu defa hiç nefessiz yanar. Kelimeler yineleniyor, cümleler devrik çünkü doğa böyledir. Tanrı‘nın mükemmel yarattığı tek şey doğadır. Doğaya irade vermez çünkü yönetici, elçi ve dengeleyici güç doğadır. Aşk da tam burada devreye girer; doğanın ham maddesi aşk, her karışı aşk ile dolu. Tanrı’nın gizlediği ve sakladığı bazı şeyler var. İşte onları doğaya saklar. Çünkü doğa en güzel saklayan ve koruyandır. O saklananlardan biri de aşk.

Doğaya yakın ve uyumlu olan vuslata sönmeden varanlar olacak. Aşkı keşfedip hep bekleyen olacak.

Aşk beklerken, özlerken kuvvetlenir. Ama kavuşacağın güne kuşku beslemeden beklemek... Kuşku aşkın en büyük düşmanıdır.


Bütün bu sözlerin özeti benim için şöyle:

Aşkın varlığı sorgulanamaz. Ondan geldik, ona gidiyoruz. Ben, geldiğim gün gibi gitmek istiyorum aşka. Tertemiz, çırılçıplak. Senin yarattığın kadar temiz kalamayacağımı da biliyorum, bu yüzden sana beyazlarla geleceğim.