>uyduruk miladi takvimin zırvalıklarından olan tarihli günlerin içinde boğulmuş da doğmuş talihsiz gün(ce)lerin dizgesi<
...
bugün de dündü. dünler kadarcıktı. ve arkasına bakmadan giden bir sırt kadar küskündü. önceleyin, öncelerindekilerden örnekleme oldu. öylecene düne kalışıyla sürdü.
...
bugün de `hiçliğe övgü`ler düzdüm. damıtıp, yaşadığım anlarından acıları (s)özümü üzüm misali süzdüm. içerek içimdekileri sarhoş olup kendimi bir güzel üzdüm. bir denizci çıpası gibi, olamayanlarımı ellerime takıp takıp derinlerime götürdüm.
...
bugün de uyuyamadım. saatleri kendime, kendimi kendiliğine böldüm. yelkovanı akrebe olan tutkusundan dolayı kirpiklerinden öptüm. sonra gerçekler düş oldu, hayaletimi o düşten kaçarken gördüm.
...
bugün de efkarlandım, içkiye sığındım, kadehleri eskittim. dumanlandım, dünyadan geçtim. yalınlığı seçtim ve içimden geçen ilk trene binip `hiçbiryer`e gittim.
...
bugün de tüm gün sevilmedim. sevgi beslenseydim, belki seve de bilirdim. ama elden bir şey gelmez, işte ben de böyleyim. sonra duramadım yine de arzularıma yenildim. girdim yatağa, hiç yoktan olmayan kadınlar(ım)la seviştim.
...
bugün de sararmış fotoğraflarımı kestim. eskilerimi sildim, kendimi eksilttim. oh be dünya varmış dedim. birazcık rahatlamış gibi hissettim.
...
bugün de geçemedi. ne yapsam bitmedi. yok ki bekleyecek birileri. kalmadı ki yaşamın katılınacak bir şeyleri. misafirlerim hep amaçsız sokak kedileri.
...
bugün de içtim, içtim. içkinin bitişine içerledim. sonra içimi dışıma terfi ettirdim. kendimden tiksindim. of nedir bu ki böyle; insan olmaktan çok çektim.
...
bugün de keyifsizdim. normalde yapılmayacak bir şeyler bulmalı dedim. belki silinecek iyi\kötü an(lam)lar kalmıştır diye en bulunmayacak yerlere sakladıklarımı gözden geçirdim. yoklardan başka bir şey bulamadım. baktım olmayacak ben de kimseye söylemediğim sırlarımı sildim.
...
bugün de benim gibi dünyadan kalmaydı. masama öyle bir oturdu ki bir daha da kalkmadı. geçsin gitsin diye uğraştım ama oralı olmadı. içimi acıta acıta kaldı. benimle beraber sabahladı.
...
bugün de sen yoktun. farkında mısın hep bensizlikle yerimi doldurdun. sensizliğinle beraber geldin beni buldun. ya(kı)nımda ol(a)masan da bir alışkanlık (mı) oldun(?).
...
bugün de bana yak(ın)laşmasınlar diye somurttum durdum. herkesi korkuttum. içime bakacak olursanız külleri(mi)n altından gizlice yanan bir kordum. ama bilmesinler istedim, çünkü ben artık tek başınalıkla yoldaş oldum.
...
bugün de hafıza defterlerimi hiçliklerle doldurdum. yırttım hatıratlarımı, çoğunu hiç açımlanamamış bir bakireymişcesine soldurdum. bembeyaz sayfaları havaya attım, kaybolmuş hayallerim gibi üstümde uçuşturdum.
...
bugün de bir yazın(ın) sonu gibi solgundum. dalgalandım da mı duruldum? bir sonbahar rüzgarıyla düştüm dalımdan savruldum. sokaklarımda gezdim. gölgemle konuştum.
"-nasılsınız gölgeciğim?"
"-iyiyim, iyiyim."
...
bugün de sebebsizce, yok yere hüzünlendim. durduk yere içmenin bahanesi miydim neydim? filmlerden kalma eski bir meyhaneye girdim. içtikçe yittim. yittikçe içtim. eve gene körkütük sarhoş gittim.
...
bugün de bezginlik doğurdu içimde bir istemsemezlik. şöyle kendime bir masa donattım tek kişilik. sonra da yalnızlıkla beraber eski şarkılardan geçtik. ikimiz `gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar` gibiydik. ama tabi ki bu halimize sevinemedik. çünkü ben ne kadarsam yalnızlığım da o kadarcık bitik.
...
bugün de yalancı aynalarda, uzun zamandır yabancısı olduğum yüzümü inceledim. ipinceydi. bileylenmiş bir bıçak gibiydi. ama farkettim ki, incelikliği gitmişti. sanki yanmış külleriyle beraber ruhu denize serpilmişti. ama dedim ya; yalancıydı aynalar, kandırıkçıydı. yüzlerimi değiştirdikçe değiştirdi(m). dayanamadım, sonunda kırdım aynaları, yüzler birden çekti gitti. ama son bir yüz yüzümde kaldı. sahi bu suretimdeki kimin(kiy)di?
...
bugün de tekilliklerle geçti. iki tek attım, algılarımın duvarlarına çarptım. düştüğüm yerden kalktım, dökülenlerimi topladım.
yerçekiminin ömrü = kadeh sayısı. ancak o zaman hesapladım.
...
bugün de benliğim yerden kesik. alacakaranlığa açılan bir kadrajla bütünleşik. ve (y)amaçsız uçuşan anılarıma yoldaşlık ediyor bir belirsizlik. sahi, sarhoşluğ(um)a ne zaman geçtik! ne zaman seninle gidemediğim yerlere gölgemle beraber tek başımıza gittik? yok canım, nereden çıkardım şimdi tek başınalığımı? kim söyledi şimdi bana bundan bahis açıldığını? bu davada, ben hakimim masum bey. asıl yakamı bırakmayan ise kimsesizliğim. alıştım ona ama sebepsiz de değil çirkinliğini görmezden gelmeyişim.
ah biliyorum bunlar mevzuyu pek açamıyor. anlaşılır kılamıyor. ama ben yalnızlığı sevmiyorum ki sadece o beni seviyor. ne yapsam olmuyor, gitmiyor, yakamı bırakmıyor. sen nereye ben oraya diyor.
...
bugün de sıkıntı(lıyım). önümdeki yuvarlak masa sanki birbirine tutunmuş ellerin yapıtı. ne çok el var, ne çoklar! ellerimden tutanlar. beni bırakmayanlar! bırak(may)ın beni zati (d)üşüyorum muntazaman. alkolün seyrine ısınmak için tekrar geçiş ise kocaman bir yalan. bozuk saatçilik oynayan, rotatifleri işlevsiz bir kafa. en akla gelmediklerin peşinde bu defa. başlıyor gene `yalnızlık mahsulleri ofisi`nden hayalperest, iç burkan, sıkıcı, hiçliği anlatmaya yarayan cümlesizliklerle dolu enstantelerin kara dizi kuşağı.
masanın üstünde iki paket davidoff. birisi açık, diğeri ise bitik. bu inişe, aşağıya, karanlıklara gidişime asitli keyfiyetiyle eşlik etmekten mustarip bir halayık rolüne soyunmuş gibi duruyorlar öylece karşımda. yakıyorum işte ben de tam o anda.
...
bugün artık dayanamadım. açtım tek kişilik balkonumu. kışın ortasında daha anlamlıydı çünkü kapısının buzlu camı. hey, camekan! hadi gene göstermesene olmayanları? dışarıda yoğun, çöreklenmiş, kalmaya inat eden bir sis kaplamış her yanı. uzaktan vapur sesleri sanki kentin dilsizliğini çözen bir yansı.
"-oh be" dedim, serde gezegenin yüzeyini görmek de varmış!
yalnızın seveni çıkmaktan korktuğu dışarısı (mı)ymış (?)
...
bugün de değişiklik yaptım. mutfakla beraber sabahladım. mutfak her zamanki gibiydi. yerleri sürrealistçe, başını bozukluğa çalarcasına mozaikdi. kahverengisever marangozdan bir anı, bir oluşum tasarımsızlığıydı gene mutfak dolabı. damlayan sesler korosu şefliğine soyunan bozuk musluktan "zaman durmuyor" naraları. duvarın yan içinde kiracı, söver gibi sesler çıkaran eskici sevdalısı bir buzdolabı. geciken bir bağışlanmışlık kadar küçük evin mutfağı. ne beklersiniz ki, yalnız(lığ)ın e(v) hali işte. gelen olsa soracak burası hep böyle dağınık mı? hazırladım önceden savuşturmalık cevabı; "-ah evet, kendimi toplamaktan fırsat olmuyor ki!!hadi bir el at da topla ortalığa dağılmışlığımı. işle bir işe yaramayacak bu sevabı."
...
bugün de ben ve uykusuzluk geceyi aldık. ne yapalım bundan diye diye düşe daldık. ortaya fütüristik fikirler attık. geceden gündüzler yarattık. aydınlığını, kendini bulamayanlara izlek olur diye ateş böceklerine dağıttık. yorulduk, iki kadeh kanyak içtik oturduk.
...
bugün de gündüzcüyüm. birazcık da süzgünüm. ama hala gecenin sözcüsüyüm. sanki üstüne toprağı serpilmişcesine ölüyüm. yok, dirilmek için votkalı bir kahvaltıyı deneyemeyeceğim. peki kim hazırlamış, bir saçağa tutunmuş buzun esneksizliğini anımsatırcasına soğutulmuş gibi duran bu votkalı bardağı! e adam hazırlamış o kadar zahmetle girişkenleşmiş, içmesem ayıp olmaz mı? sek votkalı kahvaltının başlangıçtaki etkisel yanları; önce mide fesatlığı. sonra algı karıncalanması. eh, başladım bu sefer de, son yıllarda olduğu gibi çoğu kere. gelsin (mi) devamı! yok bu içişlerim sadece ritüelliğinden. geçmişteki hesaplara yine kaybettireceği aşikar, bilinçdışı bir yatırım değil. yazılmış, sahibine ulaşmamış, bir zaman sonra bir anlamı da kalmamış, bir garibaldi gömlek kutusunda sararmış, utangaç, saklanıldığında gizlendiğini zanneden mektuplarımın başlangıç cümlesi olan; "bugün de sana içiyorum"lu kadar caz severliği belirgin olmayan (b)içimselliğimin melankolik tarafıdır içimdeki konumu.
-yani seninle alakası yok (mu?)-
-var canım tabi ki, ama alkoliğe de yol yordam sorulur mu?-
...
bugün de hayalperestlik bana yakın. hey, `gerçek aşk` sen çok arkada (mı) kaldın(?) ama(n) kal(ma)sın, böylece artık en azından muğlaklık içimde herhangi bir anlam kırışıklığına yol açmayacak. kendimde eksik olan(lar)ı seveceğim. olmayacak gibi görüneni oldurmak için kalbimle göreceğim. ve hayatım anlamsız, rüyalarım ölüyken tabi ki eninde sonumda yine yeni yeniden görkemli kaybedeceğim!
...
bugün de gidip de tekrar dönmeye takati kalmayanlar kadar `bezgin`. yani daha çok kendi hülyalarında gezgin. hatırlıyorum da ansızınlıkların en güzeline çalardı rengin. ama ben sana geliyorken, sen durmadın gittin. çabucak pes ettin. "yetmez mi bu kadar kaldığım?" dedin. cevabını aramadım ama taşıyamayacağım kadar çok muydu sevgin?
...
ve bu son gün(ümde) de sana `yakın` olmak için bana `uzak` kaldım. aradım yüzünü düşlerimde. dışımdan geçişen duraklarda ama bulamadım. korkmayasın diye ıssız gecelerde, ışık olsun sana diye hep gündüzlerimi harcadım. sonra da karanlığımda kayboldum ama içinin en ortalık yerinde bulunmaya da hazırdım. neyse, olmayışını bu kadar az abartmayayım. ben iyisi mi bu çetrefilli lafları, bir sona yakışır gibi sonlandırayım. kara(nlık)sularındaki tüm gemilerimi, yelkenleriyle beraber yakayım. gideyim ben(liğim)i sensizliğime sarayım. ve son sözlerimi de sana bir arz - ı halmiş gibi yazayım; gidişim öyle bir gidiş ki hep yanındayım. birleşip ayrılan yolun farkındayım. hiçliğimi hatırlamasan da beni unutama. sensin benim tek dayanağım.
...