çarşıda yürürken alıyorum o kokuyu.

yanından geçerken hani bütün benliğinle içine çektiğin kahve kokusunun

buram buram ben buradayım deyişinin ahenkle savrulan serenadı.

bir onu unutamam, bir de seni.

düşlerimde bazı geceler hissettiğim ruhunla bedenin adeta yok sayıyor benliğimi.

olmayan benliğim, hani hiç var edemediğim benliğim; sende kalan, geri vermediğin, geri istemeye de yüzüm olmayan benliğim.

kararımı verdim.

sende kalsın ama kaybetme çünkü daha bulamadan kaybedersem ne anlamı kalır o bütün satırların, o bütün serenatların, o bütün anıların; hepsi onda saklı olmayan, var edemediğim benliğimde ve geçerken hissetmeye, içine çekmeye doyamadığın kahve kokusunun serenadında.

denizsiz bir şehirde dalgalarımla boğuşuyorum alakasız bir şekilde, bedenimle güreşiyorum, bunların hepsi keşke dememek için ama bil bakalım ne oldu?

hissettiklerime değil, bu sefer sana karşı olan hislerime.

keşke dedim.

sanırım bir yerde apaçık bir gerçek var ki karşılıksız sevmek en az acı vereni hatta acısız bir sevgi, en makbule geçeni.

sen sevme ama ben seveyim demek de saçma çünkü bazı duyguların karşılıklı olması lazım gerek. enderi bulmak, enderi aramak, en derinlerden çıkartmak için gün yüzüne.

kimileri için amaç belki bu, kimileri için araçtı. bana gelecek olursak araçtı, seni bulmak için.

aşk varsa acı var.

aşk varsa ihtiras var.

aşk varsa tutku var.

aşk varsa haz var.

ve aşk varsa varım.

bunlar yalansa ve aslında yoksa ben yokum.

ve sonra ansızın yazdım:

bi' kahve?