Oturursun sabahın bilmem kaçında, bir masanın başına. Yüzünde yerlere dökülmeye can atan binlerce parça. İç sesinle dalarsın derin derin bir sohbete. Hayat mı pahalıymış, gelecekte memlekete ne mi olacakmış, hangi parti iktidarı zapt edip milletin saçını eline dolayacakmış; dolar, euro, altın ne kadar yükselecekmiş, kim kime ne demiş, kim hangi koltuğu işgal edecekmiş? Gönül bir aşka ne zaman kavuşacakmış, ömrümüzün geri kalanında neyle iştigal edecekmişiz, dünya hayatı denilen kitabın, bilmem ne civarına adımız yazılmış? Aziz Yıldırım gideli beri Fenerbahçe’yi de temelli bıraktık. Futbolla ezelden beridir kuvvetli bir münasebetimiz de olmadı gerçi ya, araya futbol muhabbeti giremiyor o sebepten. Konudan konuya umutsuzca savruluyoruz iç sesimle. Yaş da gelmiş kritik bir eşiğe. Hiçbir şeyi tam edemeyen sen diyor kahpe iç sesi; yahu sen ne yapmak istiyorsun? diye zalimce, cevabını bilmediğim bir soruyu kafama kafama vuruyor. Dünya gibi bir kaosun içine düşmüşüz, debeleniyoruz zaten.


Bir sus be adam!


Sensin en hayırlı dost,


Sensin en güzel sevgili,


Sen varken ne dert ne keder,


Acı giremez senin olduğun yere.


Mutluluk vermesen de


Unutturuyorsun ya dünyayı,


İşte o yüzden,


En hayırlı dost,


En güzel sevgili,


Sensin ey uyku.


Bil istedim.