Paralel zamanların birinde aynı hızda yaşayamayan ruhların, farklı bir paralel zamanda aynı hızda yaşamalarının bir önemi olur mu?
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir vakit karşılaşan; biraz, belki de birazdan biraz daha fazla anlaşan ruhlar farklı hızdaki yaşam tutkuları ve benzerliklerini anlaşmazlıklara dönüştürürken ne hissederlerdi?
Bilinmez mi?
Ya da gün içinde farklı hızdaki yaşamları aslında birer yanılsamayla 24 saatlik günün yavaş geçmesini mi hissettirirdi? Bilinmez. Aynı hızda geçmeyen anların veya günlerin sebebi, kendi benzer ruhunun hızını algılayamamış olmak ve bunun da farkında olmadan, elinde olan ve olmayan her şeyi o ana sıkıştırmaya çabalamak ve üstüne bununla da kalmayıp zamanı durdurmaya çalışmak. Çok acı. Yaşamı da sevgiyi de aynı hızda yaşayamamak, bunun farkında olamamak. Belki de bu, aşkın mutlak olmayışının sebebidir.
Bilinmez.
Ruhum, seni sevmek aslında seninle aynı hızda yaşayabilme isteğiydi. Saatlerimizi biraz ileri kurabilmek veya geri alabilmek de özünde sevginin neliği ile ortaya atılan, sevginin emek olması problemini mi çözer yoksa yine Darwin’i haklı çıkarıp aynı hızda akamayan ruhların evrimsel bir eliminasyona tabi olmasını mı sağlar, bilmiyorum. Ama hız, ruh ve akış ile birlikte benim bilinmezlerim konuyu yine Sokrat öncesine bağlıyor. Çözüm de galiba burada. Bilemeyenlerde.