ben bir zamanlar
sevinç giyinirdim allı-pullu.
saçlarımı tarar
bir yıldız hali takınırdım yüzüme.
çıktığımda sokağa
içim rüzgarlar, pencereler, balkonlar olurdu.
caddelerden geçerdim tüm ışığıyla güneşin
dilenciler, kediler, mancacılar
hep beni gözlerdi;
bir zerre yaşamak için.
ben bir zamanlar renga-renk, cap-canlıydım
hakiki çiçekler gibi bir parıltı vardı kanımda.
hiç ölüm görmemiş
hiç bilmiyordum; nedir mağlup olmak.
vardıysa bile kederli şiirler
onlar geçip giden hallerdi.
hakikat süzülürdü parmak uçlarımda
bine kadar saymayı biliyordum
alfabede kaç harf olduğunu
her şeyi biliyordum
yeterdi bu kadarı haşarı olmak için.
sonra sevda geçti başımdan
geçti ışıklı, alacalı haller
dönmedi yüzüm
görebileceğim hiçbir kente.
benim artık bir tek hüznüm vardı
gittiğim her adreste, açılan her kucakta.
gözlerimden başladım kararmaya
aklımdan ve gönlümden söküldü;
pörsümez dediğim çelik.
çiçeklerin; alıyor musunuz kokusunu?
ben duyuyorum yanık otlar gibi her şey
çatırdıyor ve renksiz ve kokusuz her şey
varsa bir başka türlü ölüm
onu karşılarım
bin yıllık yoldan gelmiş sevdiğim gibi.
çın-çın vuruyor yüreğim
pıhtılaşmış kanımın esmerliğinde.
ne hiçbir şey
ne her şey
sadece bir tek bakış arıyorum;
gezindiğim ayrı dünyalarda.