Bugün olağandan daha durgundu efendisi. Duygu durumu da daha bi değişkendi. Belli ki kafasına taktığı bir şey vardı fakat ketumluk onun imzasıydı. Kimseyle gerektiğinden fazla konuşmaz, konuşsa müthiş bir suçluluk hisseder daha bi'ketum olurdu.


Güvenmezdi çünkü kimseye içten içe hep bilir, sezer fakat konduramazdı. Sevginin gözleri kör ettiğinden ve insanın severken bile aklını teslim etmemeyi öğrenmesi gerektiğinden bahsederdi. İnsanları pek sevmezdi ama insanlığa da inanırdı.


Bundan çok zaman önce "Ben mi yanlış yapıyorum acaba?" diye kendini sorguladığı ve güvenmeyi deneyip tekrar yıkıldığından beri daha ketumdu. Güvenecek birini elbette isterdi bunu elzem görürdü fakat insanlarla olan ilişkilerin kendisi ile olan ilişkiden üstün tutulmasının her zaman mutsuzlukla biteceğini anlamıştı. Hâl mesele böyle olunca güvenecek birini bulamazdı zaten aramıyordu da. Aynı konuşmak gibi güveni de belirli bir daire içinde tutuyordu artık.


İçten içe bilirdi güvendiği insanlara karşı fazla hassastı ama vermediğini de istemezdi karşısındakilerden. Ali Cengiz oyunlarını, gerektiğinde maskeler takmayı iyi bilirdi ama istemezdi "insan sevdiklerinin yanında stratejik olma ihtiyacı duymamalı." derdi.


Duygularda açıklığı ve netliği severdi. Diğer insanlar daha umursamaz daha çabuk unutur olsalar da o öyle değildi dürüstlüğü kokulu mendil gibi yanında taşır insanları iddiasından tanır en çokta dürüstlükten yerdi darbeyi.


Ona göre insanlar bencilliğinden ayrışamamış varlıklardır.


"Bir insana dair, öfkelendiğinde kendisini, gururunu yenebilmesinden verdiği değeri, gerektiğinde kendini değişebilmesinden karakterine dair pek çok şey öğrenilebilir." diye düşünürdü.


Yalanı sevmezdi, dedikodudan hazzetmezdi kendisi de çok inatçıydı ama gerektiğinde gururundan ödün verebilirdi kalbi yeniliğe açık sevdiklerine karşı uyum sağlamaya meyilliydi fakat kuru inattan, bencillikten ve fazla gururdan nefret ederdi. Kendisi böyle davranmadığı halde bu muameleyi görürse karşıdaki bu değerleri anlayamayacak kadar yoksunsa önce sabreder baktı olmuyor sonrasında içinden adeta bir canavar çıkar gerekeni yapar arkasına bile bakmazdı.


Az önce film seyrederken keyfi yerindeydi. Bugün oldukça gülmüştü fakat şimdi onu içsel derinliklerine götüren müziğini açmış düşünüyordu.


Efendisinde gördüğü bu duygu durum değişiklikleri bazen onu tedirgin ederdi ama efendisi konu ruh olunca kendi içindeki her bir fırtınanın adını bile bilecek kadar farkındaydı kendinin. Mantığını her şeyden öte tutar duyguları pek sevmez -kendi tabiriyle olmazsa olmaz parazitler - fakat onları reddetmenin manasız fakat kontrol etmenin mantıklı olduğunu düşünürdü.


Düşüncelere dalan efendisini gören recin ona seslendi: "Filminizi bitirmeden önce gülüyordunuz şimdi sanki.. hüzünlüsünüz efendimiz."


Efendisi derin bir nefes aldı: "bir şey canımı sıkıyor ama ne olduğunu bilmiyorum recin" dedi.


Recin bunu duyunca şaşırdı: "Bu normal mi efendimiz? Siz rüyalarınızı bile onları görürken yorumlarsınız. Neyin neyden kaynaklandığına, görünenin arkasındakini bilmeye pek meraklısınızdır."


Tebessüm etti efendisi: "Haklısın ama bazen anlam veremediğimiz rüyalar da olur, aynı şimdi benim hissettiğim gibi sebebini bir türlü anlayamadığımız duygularda.. Bu da bize şunu gösteriyor demek ki o şeyi anlamamam gerekiyor."


Yine derinlere dalmış.. Sonra da kendi için bir inci çıkarmış. Sözleri ne kadar da esrarlı. Bu adam ne zaman böyle derinlere dalsa sessiz sessiz durur durgun bir dalga gibi görünür sonunda da hırçın bir fırtına gibi çıkar oradan.


- Dikkat ettim de efendimiz az önce gülerken şimdi ruhunuzun kapısını açan o fon müziğini dinliyorsunuz. Her seferinde de bir hazineymişçesine ketumlukla sağladığınız fikirlerinizi söylüyorsunuz. Belki de size neyin böyle hissettirdiğini öğrenmek için istemsizce açtınız o müziği."


Efendisi biraz şaşkınlıkla recinin bu dediğini düşündü ve cevap verdi: "Olabilir. Ben bunu genelde şuurlu yapardım şimdi bilinçaltım mı beni yönlendirdi diyorsun yani? "


- "Neden olmasın efendimiz siz iyiliğiniz üzere onu kontrol etmek için ne kadar çaba sarf ediyorsanız o da sizi korumak için bunu yapmış olabilir sonuçta sizi ondan yani sizden daha iyi kim tanıyabilir ki?"


"Mümkün" dedi efendisi. "Konu bilinçaltı olunca.."


"Ona ilk bakan düşmanı sanır -ki öyledir de- ama onu reddetmeyi değil de kabullenip tanımayı seçen her zaman kabullenmesi zor o güçlü gerçekle karşılaşır."


Bu cevabı beklemeyen recin afalladı merakla sordu: "nedir o efendimiz?"


"Reddersen düşmanın, merhamet edersen dostun; onunla yüzleşmekten korkarsan sansarın olur. Sonra da içten içe sana farkında olmadığın ama senin yaptığını sandığın şeyleri fısıldar, işler yaptırır. Ona sevmeyi de düşman olmayı öğreten de öyle ya da böyle biziz recin, biz."


- "İnsanlardaki inat, gurur, bencillikte böyle çıkıyor ortaya değil mi? Kendimize yabancı olduğumuzdan."


Efendisi recinle muhabbet etmekten mutluluk duyduğunu hissetti. Psikolojiye, evreni anlamaya bir zamanlar hayatında olan o kadın gibi çok hevesliydi onunla da bu konular üzerine konuşunca keşif yapıyorlarmış gibi hissederdi ama en önemlisi ne dediğini anlayacak biri olduğunu bilirdi. Tebessümle "evet" dedi.


- "Peki durum böyleyken biz insanlar neden yüzleşmek yerine yokmuşçasına onu reddediyoruz ki?" diye sordu recin.


"İnsan yenemeyeceğini düşündüğü şeyi saklar da ondan recin.."


Tüm bu duyduklarını zihin süzgecinden geçirme ihtiyacı duyan recin izin alarak çıktı.


Hangi ara ne zaman bunları düşünüyor da böyle sonuçlara varabiliyor? Hıuh. Kime diyorum ki.. Bu kadar vicdan, merhamet ve empati dolu biri o.. Bunları bilmek onun kaderinde var..