Hayattaki tek şeyin sevgi olduğuna inanmak istemiştim. Sevgi bütün buzları eritir derdim kendime. Ama bu buzları eriten sevgi midir? Yoksa zamanın kendisi mi?

Seninle bir anı paylaşmak isterim.

Geçenlerde düştün zihnime. Yine aynı benzerlik korkuttu beni bir şekilde. Neden diye sordukça kendime, anlamsızlaştı cevaplar. Çünkü hiçbir şeyin bir nedeni yoktu zihnimde. Öylesine yer edinmiştin kalbimde.

Kendi acizliğin düştü aklıma sonralar. Kendini insanlardan aciz gördüğün ama insanların seni egoist gördüğü o satırlar yerleşti beynime. Sence de aynı değil miydik ikimiz de? Birbirimizden uzak bir yaşamda ve zamanda birbirimizi düşündük ama yanılmıştı yıllar. Aynı zamanda ve mekanda yaşayamadık ikimiz de.

Bunları bir kenara bırakalım şimdi. Benim yazma hasretiyle yanıp tutuştuğumu ama ellerimin asla kalemle buluşamadığını anlatayım sana. Şu an kalemi elimde tutup bu satırları yazarken kalbimdeki ağırlığının yavaş yavaş kayıp gittiğini anlatmalıyım sana. Ama kalemi elime almadan önceki çatışmalarımı es geçmeliyim. Gereksiz ayrıntıya takılmak yorar ikimizi de.

Ve yine bulurum seni düşler ülkesine atlarken. Garip bir arzu kaplar bedenimi. Yanına gelmek, elimi uzatıp elini tutmak...

Fakat yaşamda yazılmamıştı bizim kavuşmamız. Öyle ya da böyle birbirimize hasret yaşamalıyız. Hayat bu ya, en çok kanayacak yerden saplar hançeri kalbimize ve bekler kan gölünde acı çekmemizi.

Hayat bu ya, katlanmalıyız ikimiz de.

Çekmeliyiz hasretini birbirimizin.

Ve olmalıyız düşlerde birlikte...