Bilmemenin de bir huzuru var.
Twitter’a her gün düzenli bir vakit ayıran insan gündemden kaçamıyor. Ancak amiyane tabirle sosyal medyayı salmayı başarabildiğinizde, ülke ve dünya gerçekliğinden kopabiliyorsunuz.
Bu ise, her gün dışarıda gözlemlediğiniz olayları bir de ekranınızda görmek istemediğiniz zamanlar için oldukça gerekli bir şey.
Fakat bir de yalnızca sosyal medya yüzünden bildiğim şeyler var ki onlardan bütünüyle kurtulmayı ne çok isterdim anlatamam size.
Küfürsüz betimlemenin oldukça zor olduğu düşüncelere sahip olduğuna inandığım bir sürü insanın, varlığından haberdar olmamayı isterdim mesela.
Yahut bu insanların savunduğu “saçmalıkların” milyon görüntülenme, yüz binlerce beğeni ve retweet aldığını görüp insanlık hakkında daha da karamsar düşüncelere sahip olmaktan kurtulmak için nelerimi feda ederdim, Allah bilir.
Bilmemenin huzuru da burada saklı biraz bende. Çünkü bu insanları “bildiğim” için yaşadığım huzursuzluğun içimde açtığı yaraların ne kadar derin olduğunu benden başkası anlayamaz sanırım.
Belki de bu aşamada istediğim şey bilmemek değil yalnızca, unutmak. Hepimizin pek çok durum için arzuladığı şey yani.
Unutmak istediğim çok şey var. Öyle bir unutmak ki yaptıklarımın, yaşadıklarımın bilincinde dahi olmamak isterdim. Bunu sadece pişmanlık veya aynı minvalde bir duyguyla açıklamak zor. Çünkü belki de pişman olmadığım ama unutmak istediğim şeyler, pişman olup unutmak istediklerimden çok daha fazladır.
Bilmemek isterdim, unutmak isterdim, bilmemenin huzuru ve unutmanın rahatlığını isterdim. Tanrıdan bunu gerçekleştirmesini, yahut bilim insanlarından bu isteğimi yerine getirecek bir ilaç icat etmelerini isterdim.
Ne garip: Bir süre sonra Tanrıya ettiğimiz duaların hemen hepsi laboratuvarlarda icat edilip reçetelerimize yazılacak, eczanelerde satılacak haplara dönüşecek.