neden bu kadar tez canlı ve sabırsız olduğumu merak ediyorum. bir şey istediğimde onun hemen olmasını arzulamak ve bu uğurda bir şeyler yapmak için can atmak insani gözükse de, biraz zaman tanınsa daha iyi olabilecek ihtimallerin önünü kesiyor bi noktada. ama n'apıyım, o coşku baya itici bir güç. insan engel olamıyor. yine de törpülemek istediğim yanlarımdan bir tanesi. ve başarabileceğimden şüphem yok biliyor musunuz. son yıllarda değiştirmek istediğim ve elimde olan durumların üstünde öyle bi çalıştım ve onları istediğim noktalara evirdim ki.. hem motivasyon hem de hatırlatıcı oluyor bu bana.
müzik kültürümü geliştirmek, çeşitlendirmek için harekete geçtim mesela. evet genelde eski şarkılar çok daha güzel. kalite akıyor ama yeni sanatçılardan da alkışı hak eden, kulağımızı ve ruhumuzu şenlendiren birileri olur illa ki dedim. iyi ki demişim. kendimi dönüp dolaşıp belli başlı eski eserlere hapsederek güncelden uzak kalma olayını bıraktım. o zinciri kırdım. en son neredeyse ortaokulda içli dışlı olduğum yabancı isimlere, türlere de döndüm, taze seslerle de tanıştım. sonuç olarak artık her ay üç beş parça eklenerek büyüyüp gelişen :D çok çeşitli listelerim var. sürekli ezber hissiyatlarını alışkanlık haline getirdiğim klasiklerime sığınmaktansa aşina olmadığım yeniliklerin de tadına varmak fena fikir değilmiş.
bahsetmek istediğim bir diğer değişim mevzusu daha var. sürekli aynı şeyleri giymek ve takı kullanmaya üşenmek. bunu ve dolabımda benimle buluşmayı bekleyen onlarca kıyafeti fark edince bu konuda da bir devrim gerçekleşti işte. kolyeleri yüzükleri göz önüne asmacalar, askıdakileri sürekli eleyip bazılarını bunu kullanayım artık diye öne çıkarmacalar falan. küçük görünmesine rağmen etkili şeyler bunlar. neden aynaya baktığımda daha şık hissetmeyeyim ki, göz kapaklarım kahverengi dışında da far renkleri olduğunu neden bilmesin veya? bu ufak kıpırdanmalar birleşip güzel bir günlük hayata dönüşüyor işte. good vibes teranesini besliyor hepsi.
gerçekten çok zor değil. instagramdaki likelar için değil de kendin için bir şeyler yapmak, telefonu elinden bıraktığında, o uyaranlar ve bütün dijital onaylar ortadan kalktığında da bir şeylerden tatmin olmak, anıları gelecekteki sen için saklayıp biriktirmek... sonuçta yol bittiğinde, yaşadığımız, belki de yaşar gibi yaptığımız bu hayatları umursayan hiç kimse olmayacak. bizden başka. içimize sinmeyen adımlarla yürüyüp bitirirsek ve en kötüsü bunu fark etmezsek tühlenecek olan da biziz, geriye dönüp bakınca gülümseten anları derleme şansı olan da. her şey olmasa da bazı şeyler cidden elimizde, yalnızca seçmesi kalıyor.
kararları iyi vermek lazım, mümkün olduğunca. neyse, nasıl varoluşsal esintili bi denemeye dönüşüverdi bu bilmiyorum. zehra güneş'in doğum tarihine olan şaşkınlığımı falan anlatacaktım halbuki. 99'luymuş, daha büyük sanıyordum. daha önce öğrenip yine şaşırmış mıydım bu bilgiye diye de düşündüm ama cevabı yok elbette. hafızam çok daha mühim şeyleri bile tutma gereği duymazken buna ayıracak yeri yok elbette. gerçi hakkında tweetim var mı diye orası da bi kontrol edildi ama herhangi bir sonuç çıkmadı. ama yüzde yüz güvenemeyiz, arama kısmı ful fonksiyonlu çalışmıyor çünkü. ay bu da bir başka derdim. hakkında hiç konuşmayayım yoksa susamam. çenesi bu denli düşük biri için spesifik kelime ve cümlelerin geçtiği eski içeriklerini bulabilme şansı muhteşem ötesi bi lütufken bu özelliğin görevini layıkıyla yapamaması hayli yaralayıcı oluyor elbette. özellikle sık sık ihtiyaç duyuyor /evet, istek değil / ve bir şeyleri bulma umuduyla hevesle deniyorsanız.