bariz ki mariz bir kelebek, antenlerini bir saatin kirli kadranına sürtüyor. gıdıklanan zaman öksürür gibi devinerek bin yılın tozunu o benekli kanatlara savuruyor tek hamlede, umarsız. kelebek bombeli aksine bakıyor kadrandan. kadran artık aynalara muadil. zaman tüm kirinin ağırını o beneklere bahşetmiş, herkes saatin kadranına bakarken daha net görebilecek kendini. zaman bu yüzden; zaman, mutlu. fakat kelebek -kanatları ağırlaşmış- zemine yığılıyor.


ne yelkovan yanlış işledi bunca zaman, ne de gözler kördü anbean. bin yıl vardı orada, bir dokunuş tarafından yıkılmaya mukadder; çarklara yuvalayan. 

bir öpüş de işlerdi işe yaramaya, bir alın dayayış da.

fakat; bir, kelebek -işte, zeminde öylece yatan- bundan sonra/asla uçamayacak.