bir adım vardı,

seninle anlamlı olan


bir canım vardı,

ruhunla beslenen


 sonra adı sanı bilinmeyen bir esinti

önce saçlarını dağıttı

ardından göğüs kafesindeki kuşları

en sonunda da bana dokundurdu mızrağı


ses etmem,

karşı durmam,

boşunaydı.

başka bir güçtü karşılaştığımız.


biz bile bilmiyorduk ne olduğunu,

ama anladık, ruhumuza ıstırap

gönlümüze hasret olacağını


bir anda tüm bağlarımız koptu değil mi?

artık hiçbir güzellik bizi sarmıyor,

hiçbir türkü bizi çığırtmıyordu.


geceye daha bir yakışıyordu yabancı

kimsin diyemedik,

necisin diyemedik.

varsa yoksa görüntüsünden ürküp

varlığından dem vurup durduk.


köyün bilgelerine sorduğumuzda,

gönlünüzü bir ayrılık sarmış dedi, hatırlarsın


nasıl da yerimize çakıldık.

zaman o an durmuş,

yaşanmışlar göğsüme saklanıp,

yaşanmayı bekleyenler de paçamıza tutunup, 

heybenize bizi de alın diyorlardı.


biz, nerede yanlış yaptık?

biz, nerede biz olmayı unuttuk


göğe avucumuza kaldırıp biriktirdiğimiz yağmur sularını

nasıl da başımızdan aşağı dökerdik.


ne oldu da yağmurlar yağmaz,

sular akmaz,

güneş doğmaz oldu?

nedir bu virane halimiz? 

nedir bu hal bilmez varlığımızın gösterisi?


hangi adımlarımızı denk getiremedik,

hangi türküleri dilimizden kaçırdık,

hangi yıldızın dileğine varlığımızı armağan etmedik


bağrına sakladığın sıcaklıktaki kalbim üşümeye tutuluyor