Bir kitap yazacak olsam ilk cümlesi "Anlat." olurdu.
Masanda bitmesi için birkaç sayfası kalan kitabı, önünde duran ve henüz tek yudum almadığın kahveyi, dinlemek için bir şarkı seçemeyişini, yıllık izninin geri kalanı ile ne yapacağını, gidecek bir yerinin olmayışını anlat.
Yan masanda mesai saatleri içinde çalan radyoyu, şehrin hala mevsim normallerinin üzerinde olan sıcaklığını, Göbeklitepe'de önünde durduğun zeytin ağacını, antik Mısır'da tanrılara kurban edilen İbis kuşlarını, New York'un rögar kapaklarının Hindistan'da yapıldığını anlat.
Üç gün boyunca gelmesini beklediğin kitabın aynı akşam bitişini anlat. Yeni bir kitap almak için karşıya geçmeni, yolun sağ tarafında bir mucize oluşundan habersiz duran asimetrik ağacı, yayalara yol veren şoförleri, ateşe atılan peygamberin baltayı nereye gömdüğünü anlat.
Sonra epeydir yerinden oynatmadığın kitaplığı, arada sırada birkaç cümlesi aklına gelince eline alıp satırlarını çizdiğin kısımları okuduğun kitapları, bütün yaz üstünde uyuyup hep yarım kalan filmler izlediğin ikinci el koltuğunu, salondaki masanın üzerinde duran daktiloyu anlat.
Birbirinin aynısı olan günlerini anlat. İçinden geçtiğin şehirleri, oraların yabancısı olduğunu belli eden şiveni, yabancısı olduğun otogarları, birkaç biradan sonra elinin kaleme uzanışını, adresini bilmeyen mektuplar yazışını, üzerine türkü yazılmış hikayeleri anlat.
İşten eve geldiğin gibi yem verdiğin bir çift Japon balığını, mutfakta duran o plastik masayı, bayat ekmekleri astığın mutfak kapısını, yemeyi unuttuğun için dolapta çürüyen elmaları, biriken bulaşıkları, kırışan gömlekleri anlat.
Duş alırken dinlediğin şarkıları, yan komşunun aile kavgalarını, banyonda unutulmuş şampuanın hiç eksilmeyişini, renklilerle beyazları bazen ayırmadan yıkayışını, iki günde bir tıraş oluşunu, hafta sonları kahvaltı yapmak için annene gidişini, gitmek istediğin şehirleri anlat.
Bu evde yapacak pek bir şey olmadığı için klozette bitirmeye çalıştığın kitapları anlat, 600 devirde çalışan makinanın duruşunu, market indiriminden aldığın sıvı deterjanları, hayatın bir anlamı olmadığını anlamak için tavana bakmaya gerek duymayışını anlat.
Henüz alarm bile çalmadan uyandığın haftanın beş gününü, daha da erken uyandığın hafta sonlarını, yaptığın basit kahvaltıları, uzun zamandır tozunu bile almadığın odanı, evin her köşesinde duran yarım bırakılmış kitapları, ödenmemiş su faturalarına yazdığın şiirleri anlat.
Başka insanların kırk yaşında yaşadıkları yalnızlıkları otuz yaşına sığdırmayı anlat. Rayına kısa gelen perdeleri, kafanı çarptığın pencere köşelerini, çocukken yer yatağında yatmaya alıştığın için sattığın karyolanı, toplu konut idaresinin yaptığı evde yaşadığın çürümeyi anlat.
Muhammed Alpay
2022-07-20T19:13:51+03:00İlk fırsatta bakacağım öyleyse :)
Ayşen Saran
2022-07-20T17:58:08+03:00çok seversiniz. bu ara çok konuşuluyo aslında öyle çok yeraltı bi isim değil :)) vaktiniz olursa şuna bir bakabilirsiniz: ‘chungking express’
Muhammed Alpay
2022-07-20T16:08:32+03:00Çok teşekkürler (:
Muhammed Alpay
2022-07-20T15:19:30+03:00wong kar-wai ile ilgili hiçbir fikrim yok inanın :), teşekkürler :)
Ayşen Saran
2022-07-20T14:37:36+03:00wong kar-wai sineması hissiyatı verdi bu içerik bana <3 ben çok beğendim tarzınızı. samimi, yalın ve etkileyici. diğer işlerinize de bakacağım. tebrikler