Sahi yıkılır mıydı tüm hayaller? 

Neden yıkılmasın ki?

Doğduğumuz ev bile yıkılmadı mı?

Hem de tam başımıza.

Toplamadık mı onun taşlarını çıplak ellerimizle?

Peki gerçekten yıkıldı mı doğduğumuz ev?

Hâlâ yorulduğumuzda yahut uyuduğumuz vakit gözümüzü kapattığımızda başımızı o evin duvarına yaslamış bulmuyor muyuz kendimizi?

Ev deyince aklımıza o ağaç, o avlu, o duvar, o boya gelmiyor mu?

O evin avlusunda kavuşmuyor muyuz huzura sevdiklerimizle, kaybettiklerimizle beraber?

Gerçekten kaybettiklerimizi kaybettik mi?

Yıllar sonra dahi üzüldüğümüzde, yalnız kaldığımızda rüyalarımızda onların omzunda ağlıyor bulmuyor muyuz kendimizi?

Onlar teselli etmiyor mu bizi tatlı sözleriyle?

Onlara dökmüyor muyuz derdimizi?


Evet bir cevabım var bu sorulara;

Ne zaman ki unuturuz kaybettiklerimizi, işte o zaman kaybeden biz oluruz.