Hayal kırıklarımı ceplerime dolduruyorum. Oysa yağmura karıştırabilmeyi ne çok isterdim şu an. Elimi camdan çıkartmakla yetinmeye çalışıyorum. Çalıştığım, çalıştığımız ne çok şey var. Kaçabilmeyi istemek. En büyük arzum belki de bu aralar. İçinde bulunduğum her şeyden sıyrılıp senin huzurlu kollarına kaçabilmek. Bazen senden sıkıldığım için kendime çok kızıyorum. Keşke beraber geçirdiğimiz her anı güzel avuçlarına dökebilseydim. Onlara gülümseyişini görüp en sevdiğin şekilde baksaydım sana. Alnımdan öpüşlerini avucuna dökmeyi isterdim. Bir yerde fotoğraf çekilecekken başını omzuma koymalarını, yerli yersiz hiç tanımadığın insanlara kızışlarını, bu çivisi çıkmış dünya için endişelenmelerini ve beni deli gibi sevişlerini avuçlarına dökmeyi ne çok isterdim. Sen ister miydin? Karşında hiç kıymet bilmeyip ayrılığı oyuncak etmiş bir kadın var. Tırnaklarımı kalbine geçirip yerinden sökecek kadar kanatışlarımda bile güzel bir kadın olduğumu söylerdin. Tarık Tufan kitaplarından alıntılar çalardık birbirimize. Kimseye dokundurmadığım kitaplarım senin yanında aylarca kalmıştı. Şaşırtıcı ki gözüm de hiç arkada kalmamıştı. Sana karşı olan her şeye saygı duyuyordum, sevgi duymaya çalışıyordum. Bambaşkaydık ve bizi güzel yapan şeylerden biriydi bu. Senden sıkılışlarım, saçma sapan korkularım, kaçışlarım, kafamda defalarca bitirişlerim ve senin beni ikna edişlerin. Bunları da avuçlarına dökmeyi isterdim. Seninle tüm yaşanılanları avuçlarına ve kağıtlara dökebilseydim keşke. Ama boğuluyorum. Ellerim titriyor, eskisi gibi ara sıra değil de durmadan. Bir fincan daha kahve dolduruyorum. Hayal kırıklarımı ceplerime dolduruyorum. Avuçlarınla beraber biz de yağmurdayız. Biz artık yağmurun ta kendisiyiz!