bir sessizliği bölüşüyoruz aynı masanın iki farklı ucunda
kadın içine gömülmüş
adam içine hapsolmuş
aynı masanın iki farklı ucunda
iki insan birbirine toprak oluyor
söylediklerinden ziyade söylemedikleri anlaşılıyor
masada boş kalan sandalye her şeye şahit oluyor
içilen sigaraların dumanı bir ayrılığı gölge oldu bütün çağların kırıntılarında
eşiğinde zamana giriş yaptı yakılmış limanlarda
zaman donuk kaldı bir ışığın titreşimleri arasında
adam ne söylediyse ters tepti
kadın ne dinlediğini bilemedi
bir konuşmanın iki ucunda duran
yitik iki sözcüktüler
oysa aynı kökten türemişlerdi
şimdi aynı toprağa gömülüyorlar
zaman aşımına uğramış iki yürek
silikleşen iki gölgeye dönüşüyordu ayın ikinci çeyreğinde
kadının gözleri buğulu, damla damla ayrılık sızıyordu teninden
ama sözleri hançerdi adamın ruhunda
adamın gözleri taş kesilmişti masanın demirine inat
ama kalbi kadının gözbebeğinde atıyordu
masanın ortasında kalan kupalardaki yarım çaylar şahittir
çayda soğumuştu iki yüreğin arasında
masanın ucunda duran iki el
nöbetini tutuyor şimdi bir ayrılığın
hudut boylarında çizgiler ayırıyor aynı toprak parçasını
bütün haritalarda anavatlarından ayrı kalıyorlar
hiçbir el falında çıkmamıştı bu yazgı
ayrılık çizgisi hiç bu kadar uzun olmamıştı avuçlarda
anın zamana yenildiği bu sularda
iki el -yapbozun iki eksik parçası-
nöbetini tutacaklar o ayrılığın yüksek rakımlı dağlarında
dikenli tellerle çevrili kadının yüreği
adamın mayınlı arazilerine dönmüş vücudunda
volkanik bir yalnızlık olacaktı
soğumuş, siyaha çalan taşın sertliğiyle verimli bir ayrılık olacaktı
yeni ayrılıkları hasat etmek için eğimli yamaçlarda
-ya da ölüm mü demek lazım
gerçi ikisi de ezelden beri dosttur bütün sözlüklerde-
nutku tutulmuş iki sandalye birbirine uzak kalıyordu aynı masanın göğü altında
adam yaralarını değişiyordu
kadın yaralarını deşiyordu
kanın akan ırmağında sel altında kalıyordu iki gül
derinlerine yüzüyorlardı boğulmak için aynı kanda
farzdır diye ayrılığın sularında
birbirlerine karışıyorlardı yalnızlığın ıssız inancsızlığında
iki günah daha yazılıyordu amel defterlerine
birbirlerini bağışlayamadılar
İki zindana dönüşürdüler kalplerinin odalarını
ve gardiyanı oldular ortak bir cinayete
hiçbir tutanağa geçmedi
takvimlere ters düşüyordu iki doğum tarihi
ama ölüm yıl dönümleri aynı yaprağı süsleyecekti
iki insan -ki tarihleri İsa'dan daha eskiydi-
adam ve kadın
bir masanın iki ucunda aynı toprağı paylaştı