Zygmunt Bauman, “Mutluluk, mutluluk umudunda.” der.
Aslında uzun da bir metindi; fakat bu kadarını tutabilmişim aklımda ya da işimi kolaylaştıracağına inandığım cümleyi çekip not etmişim kafama.
Kendinden sürekli ödün veren insanlar umut eder. Ödün vermeyenler ise harekete geçer.
Mutluluk umudu bambaşka şeyler çağrıştırıyor bana.
Küçükken insanları çok fazla incelemememi söylerdi annem. Onlara benzememem gerektiğini, kendim olmam gerektiğini söylerdi.
Ama ben onların istediğinden ziyade kendi istediğim biri olma yolunda emin adımlarla ilerlerken lisenin kapısını kapatıp üniversitenin kapısını aralıyordum.
Bir hayat yaratmam gerekti; herkesin ağzımdan dökülen cümlelere inanacağı kadar makul ama kendimi kandıracak kadar da sahici.
Olur bazen. İstemediğiniz şeyler olur. Ve sürekli.
Mesela yazmak gibi. İnsanlara anlatmayan/anlatamayan ve anlaşılmamaktan/anlaşılamamaktan korkanlar yazar.
Anlaşılmamaktan ziyade yanlış anlaşılmaktan korkanlar ise işini garantiye alıp devlet memuru olur. Bir 9/5 saatin emri ile çalışan bireylerin tek kaygısı başkasını yanlış anlayıp işini düzgün yapamama korkusudur zira.
Biz mi? Biz şimdi biraz daha düşünüp daha çok yazacağız, bir gün birilerine bir şeyler anlatabilme ümidiyle.
Saat mi? Tabii ki 7.30’a kurulu.