Serdengeçti yerine mecburiyet darılmaları erkenden yasakları kaldırdı.

Vazgeçilmişti de sözde, insanın kendini kandırması çaylaklığı vardı baş uçlarında.

Kaldıkça leylak seslerinde yutkunduklarımız, ders çıkaramadık düşünme kısırı olanlardan gibi.


Kız istemeler ıslak gözlerle bir hayatı doğurur ve ardından kısır bırakır. Öyle ki kısırlık kimsesizliktir… Doğurganın hayatla mutabık kalamama derdidir.

Her birleşmenin beriden beriye taze kokan ayrılıklara sebep olduğunu bilenlere, izdivaçlar hayat kısırlığı okunmuş bir kitap gibidir.


Yerde hep kara baht taht kurmuş, adaklarımız canımıza okur kaldıkça hayatta.

Jean-Jacques Rousseu toplumla nasıl sözleşti kara baharı bilerek ve bacalara leyleklerin yuva yapmasını problem gören insanlarla.

Hazıra konduk doruğa şark estirdik ve hep havadan sudan konuştuk.

Ne eskisi gibi renklerin varlığı ne başka renk düşünme lakırdıları.

Mutluluk gibi gündelik dertlerin derlenmesi.

Neye, kime takılmanın körlükten bir mertebe olduğunu marazlarımızı ölçünce anladık.


Sahne hepimizin, oynayanlar altın oranla yaşayıp yetenekten bihaber olanlar.

Tanrı faşizminin inanmama haralıdır altın oran.

Asıl ortalıkta sert hayatın habercisi gibi gezenlere inat altın orana uyarız, bunca ezilmeye rağmen.

Sahnede derbeder seneler kaybederse çiğ süt emmişler, Adem ile Havva'dan taklit ederek gelmişlerdir.

Bilin ki sahne özgün çözümlerin düşmanı olmuştur.

Ve dışımızın gördüğünü kördüğümümüz tarumar eder.

Yaşamayı bilmeyenlerin kerterizi hep taklit darlamasıdır.

Aslımız ise haksızlık kişnemesi… Buraya bunca asılla gelmedik.

Bir bak istersen…