Çıktım evimden, uzaktan baktım. Umum duygularımı da bıraktım öylece, hiç olup çıktım o kapıdan. Peşinden koştuğum her şey, ısrarla istediğim olsun diye acıdan kıvrandığım her şey. Ömrüm yani, her şeyim... Sandıklarım...
Herkesin yılgın bitişlerini kınamalarım geldi aklıma, bitmeye dahi cesaretimin olmadığını bilmeyerek üstelik. Nasıl bir çaylaklık ki anlamamışım bunca sene. Öfkemi de bastırma çabam, nefretimi de damıtma telaşım; yani her gün, boyuna kendimi baskılayışım, tutuşum kafesler içinde ve korkuşum boyuna çıkmasından o kafesten. Benim banaydı tüm kahrım, anneme bile değilken. Benim banaydı tüm ışıklı acılarım, benim, ah benin bu zamanları...
Kendimi, beyazlar içinde kaybolduğumu hissettiğim hani ve nefret ettiğim renklerden. Ama beyaza da ısınamayışı bir türlü içimin, işte tam da bu zamanlarda ölüp ölüp diriliyorum.
Dinginleşemiyorum, kendimi dizginleyemiyorum. Küllerinden doğanların islerinde kayboluyorum.