"Doğru" ya da "yanlış" değil.

Çürümek ya da yaşamak...

Hissetmenin canlılığı ağır basıyor bende; tanımadan, bilmeden, isimlendirmeden. Kişilerden bağımsız, karakterlerle bağdaşık. Bilmediğin bir kalpte nefes almak fikri. Adını sanını bile umursamadan, bedeni görmeden ruhu tanımak fikri. Bilmediğin bir elin parmaklarını dolaştırmak sayfalarda...


Yıllardır bir türlü aile olunamayan kahvaltılar yerine ta uzak yollarda asla göremeyeceğin bir kahvaltı masasında buluşmak mesela...

Sormadan, yormadan, sorgulamadan... Koşup yorulduğunda dinlenecek bir bank olmayı istemek çok mu mantıksız? Hayatta herkes ve her şey üstüne gelmiyor mu insanın? Kaçıp sığınacak bir kulübe olmayı istemek neden kötü olsun? Feci olan ne? Ne var yalnızlığını, yorgunluğunu paylaşmakta? Elbette daimi bir apartman dairesi olmak treni çoktan kaçtı. Zaten istemezdim de...


Hiç sıkılmayacak mısınız sahi o zift dökülmüş asfaltların alışılmışlığından? Hiç mi patikalarda yürümek istemeyeceksiniz? Yol kenarında çiçekler gülümsetmeyecek mi sizi? Kokusunu içine çekip nefes almayı hatırlamak cazip gelmiyor mu?

İlla o asil orkidelerden mi olmam gerekiyordu? Değilim. Papatya olmayı seviyorum. Kır çiçeğinin tazeliğini, ucuzluğunu burnu havada orkidelere tercih ediyorum.

Ben böyle biriyim. Neden olmasın? "Yanlış" olduğu için mi? Hadi ama, tabii ki fikirleriniz, değer yargılarınız umurumda değil. Ben patikalarda büyüyeceğim. Üstelik ara sıra da değil.

Daima...