Travmalarımın beni yeniden ziyaret ettiği, bitmeyecekmiş gibi görünen dipsiz bir gecenin daha içindeyim; kendimi huzursuz bir uykunun içine yuvarlanmış bulmadan biraz önce, yazabileceğim her şeyi yazmak istedim.
Bu gece kendimi kanatmak istedim, kuytuda köşede kalmış karanlık düşüncelerimin üzerime çullanmasına izin verdim, çok eskiden sıklıkla haşır neşir olduğum koyu karamsar mahzene düşmek istedim. Bilinçsizce, uyumam gerektiği hâlde, beni yaralayacak düşünceleri eninde sonunda bulacağımı bilerek uyanık kaldım, yarattığım yeni dünyamı zedeleyecek her ne varsa zihnimin korunaklı duvarlarından geçmesini sağladım.
Artık önemi kalmadığını bildiğim eski hüzünlerimin beni depresifleştirmesine ve içimdeki ışığı söndürmesine neredeyse ruhsuz bir zalimlikle yardım ettim; neredeyse kendimde olmayarak, neredeyse kendimi bitirmeye çalışarak...
Ağlayarak uykuya dalmadığım bir günüm olmadı son bir haftadır, kendimi her zamankinden de değersiz hissediyorum. Burnuma ölüm kokusu doluyor yeniden, uyuşan uzuvlarımı kıpırdatamıyor, kalbimin hareketini hissedemiyorum. Paniğin, korkunun yüreğime dolduğunu duyumsayabiliyorum sadece.
Kendime yardım edememekten tiksiniyorum, gücümü yavaş yavaş yitirişimi görmek beni kahrediyor.
Daha rahat ağlamama yardımcı olsun diye melankolik bir şarkı açmıştım az önce; içine düştüğüm karanlık beni dibe, daha hızlı aşağı çeksin diye, dinlerken geçmişi düşünüp kendimi iyice suçlayıp gecikmiş cezamı gözyaşlarımla ödeyeyim diye... Çalmasını beklemediğim ama aslında içten içe istediğim bir şarkı çaldı: "It's All Over". Uzun zamandır kendime karşı hissetmediğim şefkatin ilk kıvılcımı yandı içimde, gözyaşlarım kendime acıdığım için aktı, düştüğüm yerin tanıdıklığı içimi yaktı. İlk gençliğimde beni çok yıpratmış o düşünce ve inanışlarımın beni hâlâ bu kadar üzüyor olmasaydı asıl üzücü olan, hâlâ aslında içten içe o inançlara sıkı sıkıya bağlı oluşumdu. Şu an detaylı yazmayı kaldıramayacak kadar üzülüyorum buna.