Zihnindeki hikayeyi yazıya aktarmak istediğinde, aslında bu hikayenin gerçek olmadığını biliyordu. Aslında gerçek bir hikayeyi anlatmak istemişti ama hafızası ona muhakkak oyunlar oynayacaktı. Hikayedeki karakterleri tam olarak yansıtamayacaktı. Kendini bile. Herkes yarım kalacaktı bu hikayede. Kimseyi tamamlayamayacaktı. Belki hikayeyi bile tamamlayamazdı ama yine de bazı şeyler ilham olmuştu ve buna değerdi.


En başında hikayenin, kahramanımızın doğuştan bir oyun arkadaşı ve düşmanı vardı. İkisi de ablasıydı ve onunla başlamak istedi. ''dostu el (yabancı) de, düşmanı anan doğururmuş.'' derdi annesi. Öyleydi. Çünkü kendini tanımasında çok yardımcı olmuştu, özellikle sevmediği şeyleri ablasıyla deneyimlemişti. Yani böylece kendini anlatmasına en iyi ablası yardımcı olurdu. Sürpriz bir çocuk olarak ablasından on dört ay sonra dünyaya gelmişti. Ablasına ilk rakip olan oydu. O başlatmıştı kavgayı, dünyaya gelerek… Çoğu ilk duyguyu onunla deneyimlediğini tahmin ediyor. Kıskançlığını, sinirlenişlerini, inatçılığını, kavgasını ya da sevgisini galiba ilk onunla paylaşmıştı. Çünkü ikisi de rol yapmıyordu. Daha hiçbir şey öğrenmemişlerdi ve bütün duygularını korkmadan hatta korkuyu bile korkmadan yaşayıp ilk kez birlikte deneyimliyorlardı.