Merhaba Anne,

Nasılsın? Ben burada pek iyi değilim sanırım. Açıkçası berbatım. Bilmek istersen eğer bu sana ilk mektubum değil. Göndermediğim, gönderemediğim, göndermeyeceğimi bildiğim onlarca mektubum var. Ama bunu göndereceğim. Bu size ilk mektubum. Bana 12 buçuk yılda gönderdiğiniz hiçbir mektubu okumadım.

Açıkçası size çok kızgınım. Beni buraya getirirken ağlıyordun anne, yetmez. Beni koskoca, koyu gri, döküntü binanın önüne getirdin ve iyi olacağımı da ekledin. Gerekli belgeleri doldurdunuz. Emindin. Biricik kızının deli olduğuna emindin. Hayır anne, sadece sıra dışı fikirleri olan sağlam bir bireydim. En azından bir bireydim. Bunu anlıyor musun? Belgeleri doldurup ablam, ağabeyim, Leyla ve Deniz’in desteğiyle binadan çıktın. Leyla küçük bir kız çocuğuydu, kim bilir nasıl açıkladınız olanları? Benden nefret etmesin olur mu? Ablam ve ağabeyim kederliydi ama kederli olmalarından daha çok bunun doğru olduğuna eminlerdi. Babam, hiçbir şeye elini sürmedi. Doğruyu söylesene anne, hiç için sızladı mı? Sana arabanın kapısını açtı ve her biriniz bindiniz. Deniz kaldı. Gözlerimin içine baktı. Beni buradan kurtaracağını söylemişti. Arada ziyaretlerime gelirdi. Üçüncü yıl geçince bir daha gelmedi. O nasıl anne? Asla aklımdan çıkmıyor. Sanki her an benimle adeta damarlarımdan akıyor. Beni artık sevmiyor öyle değil mi? Belki de çoktan buldu kendine birini. Leyla beni buraya bıraktığınız yaşlarda olmalı. Yokluğuma alışmış olmalısınız. Çünkü Deniz’in ziyaretleri gibi siz de bıraktınız mektupları.

Buraya gelirken deli değildim anne, buna eminim. Ama şu anki halimden emin değilim. Bir yıldır beni öldürmeleri için yalvarıyorum onlara, insan değiliz anne biz. Sayenizde artık bir kobay faresinden değersizim.


Gece yarısı uyandırılıp dövülüyorum anne. Aslında bunların gerçekten olduğundan bile emin değilim belki de hepsi kafamın içinde. Nasıl bir yere getirdiniz beni? Bazen ağzımdaki yaralardan yemek yiyemediğim oluyor.


Ellerimi bıraktınız anne. Beni karanlıklara bıraktınız. Bazen sizi öyle çok özlüyorum ki. Dayanabildiğim kadar dayandım anne. Burada olanları ne kadar anlatsam da benim hissettiklerimi anlamanız mümkün değil.


Buraya geldiğimde deli değildim. Buna eminim ama artık delirdim. Buradaki insanlar bana kendi ismimi unutturdular ama yaşadıklarımı asla! Olmadığına emin olduğum sesler beynimde çınlarken sadece gözyaşlarımı silmekle yetiniyordum. Bunda payınız büyük. En büyük pay senin anne. Bunu okurken perişan olacağını biliyorum. Ve çok üzülüyorum. Ama en azından gözyaşlarımı sen silseydin.


İyi olmam için getirdiğiniz bu yerde dibe batmış durumdayım. İyi olmak böyleyse lütfen kötü kalayım. Yalanlarla yaşanmaz anne, sindire sindire oku bunları. Belki pişman olursun. Tüm bu acılarımı yazarken kalemin kırılmayışına şaşırıyorum. Çünkü her uyandığımda 80 kemiğimin aynı anda kırıldığını hissediyorum. Hatırlar mısın ilkokulda kolumu kırınca nasıl telaşlanmıştın? Kızının sağlam bir yeri kalmadı sayende. Sana öyle kızgınım ki. Anneydin sen! ‘’Hiç’’ dediğimde anlardın halimden. Bende açtığın yara burada açılanlardan büyük anne. Kendi düşüncelerimi duyamadığım yerlere kapatıyorlar beni. Önceleri tek temennim beni buradan çıkarmanızdı. Ama hayır, artık 18 yaşında değilim. 30 yaşında bir kadınım ben! Ve siz anne, daha ergenliğini tamamlamamış bir kızın elinden yalnızca geleceğini değil; tüm umut, hayal ve içinde barındırdığı tüm güzel şeyleri de aldınız. Bana çok bir şey yapmak istersen anne, bu gece gözlerimi son kapayışım olsun.


Oysa karanlıktan korkardım anne, karanlığım oldunuz.

                                                                                         Saygılar, kızın.