Bugünlerde havada sonbahar kokusu var. Ayağımı yerden kesen, beni özgür kılan, içimdeki boşluğu yansıtan bir hüzün, bir mayhoşluk var. Ben hep böyle güzel havalarda limana giderim. Limana gidip, bir banka oturup etraftaki olayları izlerim. Deniz suyunun rüzgârın yaptığı etkiyle hırçınca taşlara çarpmasını, bir anda gelen rüzgârın vücudumda dans edişini, teknedeki balıkçıların pek de uzak olmayan hoyrat sularda bir hayli zorlukla işlerini yapmasını, karınlarını doyurmak için teknelerin etrafında özgürce uçan kuşların birbirleriyle yarıştıklarını, çevrede gezinen insanların ıslanmamak için yağmur damlalarından kaçmasını izlerim. Tüm bu manzarayı izlerken etraftaki sesleri duymam bile. İçimde büyük bir sessizlikle olan biteni gözlemlerim. Kafamın içindeki bu düşüncelerden sıyrılarak uyandım.


Yeni bir güne merhaba dedim. Kahvaltı yapmadan evden çıktım. Hava biraz rüzgârlıydı. En iyi dostum olan Necati'nin yanına gittim. Beni limandaki büfede kahvaltı yapmamız için bekliyordu. Necati her zamanki gibi büfenin önünde siyah, yıpranmış paltosu ve bordo beresiyle duruyor; büfenin sahibi olan güler yüzlü, hafifçe tombul yanaklı, kır saçlı Baha Efendi'yle birlikte bugünün gündemini konuşuyordu. Necati'nin sırtına dokunup "Günaydın." mesajımı verdikten sonra Baha Efendi'ye dönüp "Günaydın Baha Efendi!" dedim. Baha Efendi gülümseyerek elimi sıktı. Necati ile Baha Efendi'nin karşısına oturdum. Dünün ve bugünün gündemi hakkında sohbet ederek, ara sıra tartışarak öğleye kadar kahvaltı eşliğinde vakit geçirdik. Necati ile Baha Efendi'nin oradan ayrıldık. Necati ile büfenin arkasındaki çakıl taşlı yolu geçtikten sonra aramızda bir sessizlik oluştu. İkimiz de liman yoluna doğru bakıyorduk. Bu sessizlik bir süre devam etti. İskeleye vardığımızda Necati tekneyle uğraşmaya başladı. Ben ise açılacağımız hoyrat ve şımarık sulara bakıyordum. Denizin rüzgârın zulmüne uğrayışını gördükçe kafama birkaç soru takılıveriyordu. Necati benim dalgın dalgın denize doğru baktığımı görünce:

''Ne duruyorsun? Binsene tekneye!" diye biraz sitemkâr bana seslendi. Gülümseyip azarlanmış bir çocuk edasıyla ama hayıflanmadan tekneye bindim. Necati motoru çalıştırıp dümenin başına geçiverdi. Kıyıya döndüğümde yavaş yavaş uzaklaşıyorduk. Kıyıdan uzaklaştıkça derin ve bir o kadar da ürkütücü sular etrafımızı sardı. Limana baktığımda artık orayı görmekte zorlanıyordum. Sis, limanı ele geçirmiş bir hayaletti sanki. Bulutlar öfkesini püskürtmek için bizi bekliyordu. İçimde bir anda kötü bir his uyandı. Bu hissin verdiği etkiyle Necati'ye ''Geri dönelim! ''demek istedim. Fakat evhamlandığımı düşünerek sessizce denize bakmakla yetindim. Necati dümenin başından motorun yanına geçmişti. Motorun yanında söylenmeye başladı. Necati söylenmesiyle dikkatimi çekti. Necati'ye dönüp ''Ne oldu? Yine kendi kendine ne mırıldanıyorsun? Bir sorun mu var?" dedim, o kötü hissin verdiği etkiyle.

"Ne mırıldanacağım! Motor arıza yaptı.'' dedi boğuk sesiyle.

''Arıza büyük mü? Halledebilir misin?'' dedim endişeli bir şekilde. Necati bana dönerek "Hallederim herhal!'' diyerek sert çıkıştı.

''Yardım etmemi ister misin Necati?'' diye ürkekçe seslendim.

''Gerek yok İhsan! ''dedi. Necati arızayı halletmeye çalışıyordu. Hava git gide daha çok bozmaya başlamıştı. Rüzgâr heybetini gösterdikçe tekne sallanmaya başlıyordu. Teknenin üstünde dengemi sağlamaya çalışıyordum. Demir ıslak ve kaygandı. Demire tutundukça dengemi daha çok kaybediyor gibi oluyordum. Necati dengesini kaybedip yere düştü ve kafasını ağır bir biçimde teknenin demirli köşesine vurdu. Necati'yi öyle görünce ne yapacağımı bilemedim. Kafam karıştı. Yanına aceleyle gittim. Onu uyandırmaya çalıştım. -Tabii ki kendi yöntemlerimle.- Fakat nafile! Necati'yi tokatlamama rağmen uyandıramıyordum. Deniz daha da hırçınlaştı. Tekne artık daha çok sallanmaya başladı. Kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Ellerim korkudan titremeye başladı. Demirden elim yavaşça kaymaya başladı. Elimi demirden çekip hızlıca tekrar demire tutundum. Necati'ye baktığımda, hâlâ baygın bir şekilde yerde yatıyordu. Artık tek düşündüğüm hayatta kalıp Necati'yi kurtarmaktı. Teknenin kıç kısmına gelen bir darbeyle dengemi kaybettim. Vücudumu soğuk zeminde hissedebiliyordum. Darbenin etkisiyle vücudum acı içinde kıvranıyordu. Kalkacak halim yoktu. Yerde yatarak gökyüzünü incelemeye başladım. Bir anda kulağıma feci şekilde çınlama sesi geldi. Çınlamanın etkisiyle yerde ağır bir biçimde debelenmeye başladım. Gökyüzüne kara bulutlar yayılmıştı bile. Gök, hiç bu kadar öfkeli olmamıştı, ya da bana öyle geliyordu. Öfkeli bir şekilde içindeki bütün hıncını sanki bizim teknemizden çıkarmak istiyordu. Şiddetli bir şekilde gelen dalga, tekneyi alabora etti. Teknenin alabora olmasıyla soğuk, azgın sular beni kendime getirdi. Yüzme bilmediğim için denizin içinde şiddetli ve birbirine sertçe çarpan dalgaların arasında umutsuzca çırpınıyordum. Nafile! Suyun yüzeyine bile çıkmakta zorlanıyordum. Suyun üstüne tam çıkmışken gelen büyük bir dalga ile ben de alabora oldum. Gözlerim açık bir şekilde suyun dibine doğru gidiyordum. Kara bulutların arasından gelen güneş ışınlarını az çok da olsa görebiliyordum. Ama artık çok geçti. Ağır bir biçimde gözlerim kapanmaya başlamıştı ve aşağı karanlığa doğru süzülüyordum. Karanlığa ağır ağır hapsoluyordum. Gözümün önünden yaşadığım tatlı ve biraz da talihsiz anlar geçiyordu. Gözlerimi kapattım ve karanlık sulara doğru bir daha dönmemek üzere kendimi bıraktım.


Yanan ateşten gözlerimi alamıyordum. Sanki her şey tekrarlanıyormuş gibi hissediyordum.

Gözlerim yaşarmaya başladığında gözlerimi yanan ateşten alıp etrafa baktığımda bir anda bütün gözlerin üzerimde olduğunu fark ettim. Ateşin etrafındaki insanlar meraklı gözlerle hikayenin devamını dinlemek istiyor gibiydiler. Hepsi bu hikayeye inanmıştı. Küçük bir çocuğun

sesiyle irkilerek ona döndüm.

''Peki Necati'ye ne oldu?'' dedi masumane bir ses tonuyla.

Ona doğru dönerek ''Bilmiyorum. Belki yaşıyordur, belki de sevdiği kadının yanındadır, belki de ailesiyle televizyon izliyordur. Siz de yarına kadar düşünün. Geri kalanı da yarın anlatırım. Hadi herkes çadırlarına dönsün! Bu kadar sohbet hepimize yeter!'' dedim. İnsanları kafasında meraklı sorularla geride bıraktım. Ve arkamı dönerek çadırıma doğru yürümeye başladım.