Üstüme vazife olmayan her işte iyiyimdir, gerisinde vasat. Fakat şu sıralar tek bir işim var, o da sorgulamak. Buna rağmen başarım yerlerde sürünüyor. Zira hala cevabını bulamadığım onca soru var. Birçoğunda hatırı sayılır bir mesafe kat ettim aslında. Ve onları bir çözüme kavuşturacağımdan epey bir ümitliyim. Ama içlerinden birisi var ki onun cevabını bulmaya ömrümün yetmeyeceğinden eminim. Ve aslında bu cevabı bana hiçbiriniz veremedi bugüne dek. Sadece beni geçiştirdiniz. Ben sizden mantıklı bir gerekçe istedim siz bahaneler sundunuz, ben gerçeği istedim siz örtbas ettiniz. Çünkü ortada sizin faili olduğunuz bir cinayet vardı. Evet katildiniz, çünkü hürriyeti öldürdünüz. Katlettiniz benliğimizi, bizi bireyselliğimizden koparıp özümüze yabancı hale getirdiniz. Kendi halimizde yaşarken şu halimize bak dediğimiz bir duruma geldik sayenizde. Üstüne üstlük tüm bu zaiyat karşısında takdir beklediniz. Oysa benim aklımda sadece soru işaretleri vardı. Ve birbiri ardına geliyordu tüm bu sorular. Anlayamıyordum beni yanınıza çekme isteğinizi. Ama anlam vermeye çalıştım hem de çok. Ne var ki sonuç olumsuzdu. Çünkü hala sizi haklı çıkaran bir netice yoktu ortada.

   

Şöyle soruyordum kendi kendime: bir insan kendi fikirlerini neden yaymak ister ki? Farklı zihinlere kendi düşüncesini benimsetme çabasını hiç çözememişimdir. Hem bir insan fikirlerinde bari olsun yalnız kalmak istemez mi? Düşünsene bir özgür ve yalnız kalabildiğin tek mecra belki de düşünsel sınırlarındır. Nedir kendini bu hazdan mahrum bırakma inadın? Bir başınıza batmaktan mı korkuyorsunuz yoksa bu kadar? Bundan çekinip bu korkunuzu envai çeşit bahaneyle maskeliyorsunuz? Devriminizle, inancınızla, eylemlerinizle, protestolarınızla ve davet-i tebliğlerinizle…

   

Anlıyorum sizi, kurtuluşu bulduğunuza inanıyorsunuz. Ve tek başına kurtulmanın bencillik olduğunu düşünüp, bizleri de bindirmeye çalışıyorsunuz o gemiye. Nuh peygamber Kenan durumu dejavu olmasın tek gayeniz. Fakat hiç düşündünüz mü belki de Kenan sizsinizdir? Belki de gemiyi inşa eden bizleriz. Ve sizi tufandan uyarırken, bizle alay edip hor gören de sizler. Belki de Yunus bizizdir ve siz bizi gücendirip yüzü sararan Ninovalılarsınızdır. Sanırım bu gizem de çözülemeyecekler arasında. Ortada kesin olan bir şey var; kim haklı kim haksız bunun kesin olmadığı. O yüzden bizleri doğruluğundan emin olmadığınız yollara sürüklemeyin. Boşuna destekler de aramayın kendinize. Alın propagandalarınız sizin olsun. Kapılarımızı aşındırmaktan vazgeçin artık. Çünkü artık sizi reddetmeye ve zavallı argümanlarınızı çürütmeye takatim kalmadı benim… En azından benden uzak durun…

   


Gidin bakın belki bu yandaş bulma çabanızdan hoşnut yığınlar vardır. Lakin bu ben değilim. Bilakis şikayetçiyim bu durumdan. Hiçbir şekilde aklımı çelemezsiniz benim. Elinizdeki anahtar kainatın en muazzam sokağına açılan kapıya ait olsa bile bana ilişmeyin. Beni kurtarmak için kılınızı bile kıpırdatmayın. Benim kurtulmak istediğim tek şey sizlersiniz zira. Sizler olduktan sonra nereye gidersem gideyim bu benim kurtuluşum değil felaketim olur çünkü. Sülükleri solda sıfır bırakan ısrarınız ve parazit gibi beynimi yiyen beyanlarınız… Bunları görmesem yeter bana. Benden ne kadar uzak o kadar iyi. Alın başınıza çalın teorilerinizi, ben kendi mehdiliğimi üstlenmeye hazırım, ve gerekirse kendim için çarmıha da gerilmeye razıyım. O yüzden yeni bir kurtuluş zırvanı anlatmadan al eline bir lügat ve adım olan Naci’nin tam karşılığının kurtuluşa eren olduğunu gör ve düş yakamdan…