çok eski bir fotoğraftan düştüm bugün

akşamın sırtına saplanmış paslı bir bıçağın kabzasında hayal yorgunu bir gölgede

yüzünü gördüm.


yüzü dağılgan bir telaşla puslu

yüzü bir çocuğun tam ıslanacakken ayağını çektiği su

yüzü eriyen kar kütlelerinin çıkardığı ses

yüzü göğüs kafesimde tam dolu bir nefes.

yüzü kuzey rüzgarının son/gül'lere dokunuşu

yüzünde hasretim vardı.

elli altı dakika yirmi üç saniye geç kaldım

ayaklarımı sürüdüğüm bu kaldırımlar şahit

yüzünde çok eski bir hikayeye

bakakaldım.


elim, ayağım, ruhum, hezeyanlarım

dolandı bu haritasız coğrafyada

nehirler gördüm: onu saçları.

yeşil denizler: onun gözleri

parmaklarımın ucunda yükselerek bir pencere aralığından baktığım mavi gök: elleri.


düştüm bir fotoğraftan, hatırasızım

sahibinden yitik bir hafıza; az kullanılmış

rüyalar devşirme, uykulara bozuğum

"bazen zaman yarayı gizler, bazen de yara zamanı."

dökül ruhuma, korkma beni sadece birazcık tanı.


her şey ukde, her şey (kör) düğüm

hala içimde dar günlerimin sancısı

kırk kapı var çileden, kırkı da ağrılı

hala yüreğimde çatlamayan sabır taşı.

bir fotoğraftan düştüm bugün,

anısız ve kıyısızım....