Altı yaşında bir kardeşim var, odamızı paylaşıyoruz. Bir ranzamız var, haliyle, o küçük olduğu için üst kat benim yatağım. Gece saat üç sularında öksürük sesine uyandım. Kalkıp yanına indim, oturdum konuşması için nefesini toplamasını bekliyorum. Normal bir soğuk algınlığı yaşadığı aşikar; burnu tıkalı nefes alamıyor, arada bir iki öksürüyor, yanakları kızarmış, üşüdüğünü söylüyor. Elinden tuttum, mutfağa gittik. Ev ahalisi uyuyor bu sırada, kısık sesle konuşup parmak ucumuzda yürüyoruz. Bunu eğlenceli bularak sessiz sessiz gülüşüyoruz. Mutfağa varınca nane limon kaynatıyorum, sırf gönlü olsun diye bardağı tutturmadan elimle içiriyorum. Biraz konuşup moralinin yerine gelmesini bekliyoruz, bu sırada saat dört buçuğu geçmeye yüz tutuyor. Uyuyalım diyemiyor çünkü ilgi görüyor benden ve hissediyorum tüm hastalığına rağmen o, bu durumdan çok mutlu. Gecenin bir saati kalkmışız, bebeklerini yanımıza dizmiş oyun oynuyoruz. Bir yerden sonra gözlerime daha fazla müdahale edemedim. "Zeynep," dedim "gözlerime baksana çok ağrıyor, senin de uykun geldi mi, uyuyalım mı?" Uykusu yok, yatsa nefes alamıyor ama o yaşına rağmen anlıyor ki ben yorgunum. Elimden tuttu yatağına gittik. Yanağımı öptü, onun örtüsünü düzenleyip kendi yatağıma çıktım. Çok ağır bir şey değildi elinden tutmak, gece yarısı kalkmak, bir içecek hazırlayıp ona hastalığın yaşanabilir bir şey olduğunu ve benim yanında olduğumu göstermek ama ağır olan bir söz çalındı çok geçmeden kulağıma.

Gözlerimi hafif hafif kapatırken:

"Abla..."

"Efendim, Zeynoş."

"İyi ki varsın."

Altı yaşındaki bir çocuktan, içinden gelerek söylediği bu sözü duymak çok güzeldi. Bu da güncemden bir sayfa olarak burada kalsın.

Seni çok seviyorum Zeynoşum. Sen de iyi ki varsın karlar kraliçem.