Çaresizliğin en uç noktası elimizden kayıp gidenleri düşünmektir. Hangimiz bir şekilde çaresiz değiliz ki? Okuduğumuz şiirler, dinlediğimiz şarkılar veya yürüdüğümüz yollar hangimize iyi ya da kötü geçmişi hatırlatmıyor? Hatırlarınızda kalanlar ‘keşke’ yerine ‘iyi ki’ diyebileceğiniz türdense ne mutlu size. Bense celladıma gülümserken çektireceğim son resmin arkasına başka satırlar yazabilmek isterdim.
Geçmişe dair düş kırıklıkları hepimizin kaçınılmaz sonu, çünkü hiçbirimizin yaşanmışlıklara dair sil ya da yıldızla seçeneği yok. Aslında tam da bu yüzden hafıza cennetle cehennemin tam ortası. Konuştuğumuz ya da sustuğumuz her kelime, attığımız ya da atmadığımız her adım pişmanlığımızı seçmenin bir diğer yolu. Peki ya hangisi daha kötü? Eyleme geçip olumsuz sonuç aldıklarımız mı, kendi zihinlerimizde bölük pörçük etmeye çalıştıklarımız mı?
Elbette hayatlarımızı ihtimaller üzerine yapılacak varsayımlarla yaşayamayız. Hiçbirimizin aynı anda birkaç farklı bedende hayat bulup bütün ihtimalleri yaşayabilme şansı yok. O yüzden vereceğimiz isabetli kararlarda zamanı yakalayabilmek tek seçeneğimiz. Çok karamsar olduğumun farkındayım fakat değinmem gereken son bir olumsuz nokta daha var: O günün şartlarında doğru sandığımız kararlar zaman geçtikçe en büyük yanılgılarımız haline gelemez mi? Doğru veya yanlış olana dair algılarımız değişkenlik gösteremez mi? Elbette bütün bunlar olabilir. Fakat en nihayetinde seçimlerimize iyi bir taraftan bakmamız gerekirse o meşhur replik akıllara geliyor: Acımızı seçmekte özgürüz.
Hayatınızda geçmişe dair mümkün olduğunca az soru işareti olması dileğiyle…