Küresel kabilelerin sakinleri,

Gündelik aşağılanmalarıma maruz kalıyor.

Gizli özneli tiyatro tiratlarını duyuyorum.

Tiksiniyorum.

İçimde bir yerlerde bağırışlar var, dikkat çekmek için.

Bir sürü eşya ve varlık,

Dişleri arasında yavaş yavaş çiğniyor güçlü yanlarımı.

Medcezirler, kaldırımlardan taşan dalgın bakışlarımda saklı.


Ekvator çapı kadar şişkin dünyanın,

Doymak bilmez askerleri,

Fiyatları pahalı söylemiş tacirleri,

Kutup başlı savaş erleri

Fareli köyün kavalcıları ve köyün fırıldak sakinleri,

Gün sonuna yakın gün dönümlerinden,

Hektarlık zaman çalıyorlar benden.


Zaman polisleri devriye atıyor,

Tutuklanan onlarca ve yüzlerce izafiyet halatı dolanmış hayatıma.

Müneccimler sarmış dört bir yanımı.

Geleceğime kalem çizikleri çekiyorlar.


Yıllanmış mimari eserler gibi birçok çağa şahitlik etmiş,

Yıpranmış ve biraz, belki de daha da eskimiş,

Adımlarla tarihe tanıklık ediyorum.

Ayak izlerim tarihin her sahnesinde,

Benden bir parça taşıyor.


Her çağda doğmuşum yeniden ve ölmüşüm her seferinde,

Doğum sancıları, ölüm sancıları vuku bulmuş ama,

Her seferinde de yaşamış durmuşum.

Sancılardan ev almamış da ülke kurmuşum.

Çetele tutmayı bıraktım defterimde.

Hesaplar, argolar, savaşlar, yaşamlar...

Hepsi benim zihnimde.


Bir gün daha bana verilen süreyi harcıyorum.

Bir gün daha sarı kart yiyorum.

Bir gün daha uyarı levhalarını ve inşaat tabelalarını görüyorum.

Bir gün daha eskitiyorum dünyayı.