Böyle olmamalıydı demiyorum. Biliyorum, tam da böyle olmalıydı. Kolum kanadım kırıldı sanıyordum ama şimdi bakıyorum, kolum da yerinde, kanadım da.

Dipte hissettiğimiz anda bir daha ışık göremeyeceğim sanıyoruz. Sanki tüm yollar kapanmış, sanki bir yanımız kopmuş, kalbimiz paramparça, dört bir yana dağılmış... Ve sanıyoruz ki bir daha toparlanamaz. Toparlanıyoruz toparlanmasına da her dağılmışlığın ardından fark ediyoruz aslında eksildiğimizi, yitirdiklerimizi, yittiğimizi. Hiçbir şey eskisi gibi değil, biz aynı biz değiliz. Azalmışız, değişmişiz, belki biraz olsun büyümüşüz.

İçimde kalanları susuyorum artık. Söyleye söyleye bir yere varamadım, cümlelerim tükendi en nihayetinde. Konuşmanın bu acımasız faydasızlığı bir yandan canımı yaksa da gücüm yok anlatmaya. Ne hissettiğimi bile bilmiyorum artık. Düşünmüyorum, bir isim bulmaya çalışmıyorum. Sanki hepsi önemini kaybetti, çok derinlerde kaldı, belki de bitti. Zaten hiçbir şeyin de adı yoktu. Kendimi kaybetmekten öylesine korkarken şimdi nerede olduğumu dahi bulamıyorum. Ve aramıyorum. Arayacak takatim yok.

Acımıyorum ama sızlıyorum. İnce ince, derin derin... Yarım kalmışlığın, yarım kalanların, yarım bırakılmışlığın sızısı mıdır bu? "Yarım" sözcüğü bir benim mi canımı yakıyor hala? Boş verdim, eğer öyleyse o da benim ayıbım olsun.

İlk kırgınlığım değildi, biliyorum son da olmayacak. Ama bu defa biraz daha fazla zorladı. Her şey bitti belki de, incinmişliği alt edemedim bir türlü. Onunla baş etmek hepsinden zor. Nefesimi kesiyor bazen, geçmeyecek sanıyorum. Bir anlığına çıkıyor aklımdan, geçti sanıyorum. Hepsi yanılgı. Bittiği de yok öldürdüğü de. Bir şekilde kırgınlıkla da yaşamayı, hatta gayet de iyi yaşamayı öğreniyor insan. Zamanla kabullendiğimizden belki de. Silemeyip, yok sayamayıp eninde sonunda onu da kabullendiğimizden. 

Bu kabulleniş bile sessiz bir çığlıktır belki. Kalabalıklarda duyulmaz, yalnız kalınca yakar içini. Yakıyor ama eskisi gibi değil. İlk günkü gibi değil. Alıştım, alışıyorum, alışacağım. Nelere alışıyor insan...

Yaralar kapanıyor ama izlerine çare yok. Onlar kalacak. Kalsın ki biz de unutmayalım yaşatılanları. Bakarsın ders olur, kırılmayız bir daha aynı yerden. Bakarsın üzülmeyiz yeniden, gözyaşlarımızı ellerimizle silmeyiz bir gece daha. Dökülen yapraklara inat, bahara inanmaya devam ederiz. Açan çiçekleri kucaklarız. Her giden bir şeyleri alıp götürse de, yine çıkarız güneşe. Tekrar tekrar bekleriz berrak, masmavi bir gökyüzünün altında soluklanmayı. Ilık rüzgarın bizi sarıp sarmalamasını.

Ve öğreniriz. Geçmişi silemesek de geleceği umutla karşılamayı, yeniden başlamayı öğreniriz. Gücümüzü öğreniriz. Düştüm sanırken nasıl da ayağa kalktığımızı hayretle izleriz.

Ve barışırız elbet bir gün kendimizle, kendimizde sakladıklarımızla.