Külüstür bir sahilde, gönlümüzün alabildiği kadar mavilikte, herkesin ölü, bir ben ve bir de senin tek başına tüm balıkları gülümseten güzelliğin, oturup külüstür bir sahilde, elimin eline yetişemediği kadar uzak, yüzündeki yara izlerini sayabilecek kadar yakın mesafede, huzurlarından aldığım özel izinle biraz varlığın, son kullanma tarihi son karşılaşmamızdan beri geçmiş biraz küflü peynir, biraz da hayallerimde rüzgarla uçuşan saçların...


Seni mutlu edebilmek için parkta salıncağa binmek için direten küçük bir çocuğa dönüştüğüm, dönüştüğüm çocuğa bir anne gibi şefkatli ama bir o kadar kızgın tavırlarını takındığın, arkama sallayacağın bir terlik olmamasına daha da öfkelediğin, yalın ayak geldiğimiz o sahilde...


Duyduğum, duyduktan sonra da kimseyi duymak istemediğim, bir an olsun silinmesin diye kulaklarımdan, vardiyasız 7 gün 24 saat maden işçiliğine mahkum eden, SESİN ve ben, o külüstür sahilde demleniyoruz.


Biraz yürümeye yelteniyorsun sen güneşe doğru, ben arkandan başım yerde gölgeni adımlıyorum, dilinde sonsuz bir şarkı, içinde biraz aşk çokça gitmek geçen, üstüme alınmıyorum ‘’defol’’ geçen kısmını, yazarın hatasıdır diyorum, sana yükleyemem suçunu. 


Güneşe varamayacağını anladığında geri dönüş yolunda, o külüstür sahilde, gölgenden yoksun kayboluyorum, adımlarım hep yanlış gölgelere çarpıyor, bir kahkaha yükseliyor ardımdan, martı sesidir diyorum, sana yükleyemem bu kötülüğü.


Kalabalıklar arasında buluyorum, tüm balıkları tek başına gülümsetebilen güzelliğini, tüm asilliğini, asiliğini takınmış biçimde bazen en çocuk, bazen en mutsuz, en şımarık hallerini gösterdiğin ama beni sürekli yanlış yerlerimden, yanmış yerlerimden gösterdiğin, kalabalıklar arasında buluyorum o külüstür sahilde. Arkadaş, dost her neyse kalabalığın adı, ben dönüyorum sırtımı ‘’güzellik’’ diyorum, sen çevirip yüzümü ‘’çirkinlik’’ diyorsun. Benim hatamdır diyorum, sana yükleyemem suçunu.


Huzurlarından çaldığım biraz varlığını ağlarken buluyorum bir gece yarısı, gidenlerden yakınıyor, terk edilmelerden küskün, arayışlardan yorgun, anlaşılamamaktan dertli ama ne olursa olsun arkamızdaki dağdan daha güçlü varlığını... 

Ellerim yetişmiyor, silemiyorum gözyaşlarını, kendi ellerin siliyor yanağını. Ellerimin suçu diyorum yakıyorum parmak uçlarımı.


Sarpa sararken tüm düzen, nasıl olması gerektiğini tüm ciddiyetinle heceleye heceleye anlatıyorsun bana o sahilde. Diyorum, biliyorum nasıl olması gerektiğini ama ‘’aynı’’ olmayalım... ‘’Ayrı’’ yazılalım deyip erken doğumlar veriyorsun kucağıma, al bunları doğur, besle, büyüt diye. Anlaşılabilmek, sevilebilmek için ‘’aynı’’ olmak gerekir diyorum, sana yükleyemem ‘’ayrı’’ yazılmamızın suçunu, acılarla büyütüyorum kucağıma bıraktığın her erken doğumu.


Havalar bozuyor, manzaramızdaki küçük tekne alabora, kulübemiz yerinde yok, şarabımız devrilmiş, fırtına yüzümüze sert esiyor, ben hayalinin üzerine kapanıyorum uçup gitmesin diye, geceye kadar saklayabilsem yeter, bir yıldıza emanet ederim sonsuza kadar diye düşünüyorum,

Saklayamıyorum... 

Hayalim de varlığımın yanında dursun diye, alıp gidiyorsun başka kollara onunla

Arkandan sahile vuruyor tüm balıklar,

Yarım kalmış bir öyküye can çekişiyorlar.

Ne olursa olsun güzel bir hayale adanmıştı diyorum

Son kez gülüşünü resmediyorlar...

Bizim suçumuzdu çok sevmek, onun suçu değil helal edin hakkınızı!