Bir yaşam biçimiydi bizimkisi, gereksiz ve manyakçaydı belki de. Bizim için iyi olanı bilmiyorduk bu karman çorman hatıralar arasında. Geçmiş bir öğreti ve tecrübe çölün de bir ağaç gölgesiydi direnişimiz. Kavrulduk ta kavrulduk sığamadık gölgelere ve taşdık bir pınarcasına. Kocaman bir pınardık ve set koydular yolumuza. Çıldırdıkta çıldırdık taşmak için barikatlardan farkettik ki taşacağımız yerde onlarındı ve kuru bir topraktı ıslanmayı bekleyen. Bizse kurumayı seçtik ve kaçtık yerin en altına. Çığlıklarımız ise gökyüzünde kaldı ve yağmur oldu insanlara. Biz yağdıkça ıslandı umutlar ve yeşerdi intikamlar. Kimse bilmedi bulutları bizim gönderdiğimizi hep tanrı dan anladılar.

Oysa insanlık çok daha büyük bir enerjiydik, bütün enerjimizi yağmurlara verdik. Kimse yardımcı olmadı bize ne yağmur nede soğuk hepsi gömdü acılarımızı, çığlıklarımızı ve sadece kavgalarımız kaldı yarınlara, acıyla yoldaş nefretle sırdaş intikamlarla büyüdük; en büyük düşman bizdik.


Ne tanrı nede başkası arka çıkmadı bize. İlk önce ölüm ölümü getirdi, sonra ise ölüm parayı getirdi. Tüm hazinemiz ölümün en sefil yerine gömülüydü. Öldürdük ve çocuk büyüttük o koca ölümlere madalya vermek için. Yalnızdık bu koca orman da ve hep bir ayağımız bataklıktaydı, kimse bir dal uzatmadı bize.


Ölümler sevgiyle harmanlandı anne kucağında, her ölüm bir öpücüktü yarınlara. Bizse o yarınlarda ne öpücüktük ne de ölüydük sıradan bir nefretti yüzümüzde ki maske. Hep gülücükler saçılacaktı göklere ve zafer çığlıkları atılacaktı; sonra ağlatarak uğruladılar bizi sanki hiç gülmemişiz gibi.