Hayat bize hiçbir zaman çiçekli bir bahçe sunmadı ama sen bana bahçem yokken çiçekleri sulamanın hayalini kurdurdun. Bu dünya tamamen karanlığa kapılsa da sen çıkar kalbinle beyaza boyarsın. İçindeki iyiliği orantısız kullanışından belli korkmadığın; suistimal edilmekten. İnsanlar kötücül ruhlarının himayesinde nefes alamazken sen nasıl bu kadar güzel bir orman var edebildin kendine çok şaşırıyorum bazen. Akışta kalıyorum demiştin bir keresinde, akışta ve pozitifte. Ben de çabalıyorum demiştim hatta yogaya bile gidiyorum ama ona bile tahammül edemiyorum. Senin ruhunun bir davası, kavgası var; benimse kaygısını güttüğüm tek bir şey bile yok, demiştin. Bununla kalmayıp bana hayran olduğunu söylemiştin. Ne kadar da aşık olunası bir çekiciliği vardı bu aykırılığın. Oysa ben sana hayrandım, ömrüm boyunca varmak istediğim yolun sonu senin ruhun gibi dingin bir ruha çıkıyordu hayallerimde. Bir gün, tek bir gün şu varoluş sancısını geride bırakıp devam edebilmek için ne kadar çok şeyden vazgeçerdim. Olmuyordu işte dünyaya gelirken kumaşını da yanında getiriyordu insan. Bunca hoyratlığın içinde senin dünyanın bir parçası olmaktı beni diri tutan. Şairin "sevmenin, dünyayı sevmek olduğunu senden öğrendim" dediği yerde sıkıca sarıldım sana. Bakışların bütünüyle içime inip ruhuma dokunduğunda anladım; var olmak, seninle var olmak bu dünyada yaşamak için en büyük sebepti.