Tarağı olmayanlara o tür oyunlarda, o tür oyunlar: Muğlakta aşındıran kendini, mutlak acıda sallandıran, sofrada hep bir eksik bulan, gözlerden kaçınırken gizlere uğrayan. Orada epey bir süre konaklayan...
Sanırım bir yılgınlık üzerimde, insanlara karşı. Büyük insanlığın küçülüşü, acı bir senfoniyle sergileniyor. Herkes herkesleşirken, ayırt edemediğim tek tük kendimliklerde sendeliyorum. Saydığım acı yolları sayesinde, sanrılara tutuluyorum. Sanıyorum ki son olacak, son demenin refahını bile özledim, bitirmekten korkan, başlamaktan korkan insanlarla dolu etrafım, "Ne istiyor ki?" sorusuna hep bir şeyler katmak zorundayım kendimden, pesimistliğim de alıyor sazı eline, konuş da konuş.
İyi şeyler değil, ince şeyler değil. Dilemmalarımla yaşayabildiğim kadar soyut, tutunabildiğim kadar sıkı tutunmaya çalışırken, sık sık bir soru belliyor aklımı evi,
Ne olur bundan böyle?- havalar sıcaklaşır, anneler ölür, çocuklar doğar, şiirler basılır, kelimeler yarım kalır ve bir aşk yarına... Yarın mutlaka daha iyisi bulur bizi, daha iyisi.
Sahi mi, yaşamak bencil bir en iyiyi bulma oyunu, aşk da bunun kümeli varlığı mı?
Cevapsız. (bilmem kaçıncı)
Doldururum yerini, esefle söylüyorum ki akıbet karartılı. Ama karanlık değil, hiç olmadı.