Ahh, yine o ses, sınıfının günaydını, işe gitmek üzere hazırlanması için, hatırlamadığı rüyalardan kendisini çağıran alarmın sesi.

 

Yanında yatan biri var mı diye baktı. Yoktu. "Demek yine salonda uyuyakaldı."

 

Gerçekten hala yanında uyanıyor olmasını ne kadar önemsediğini düşündü. Tam olarak beş saniye süren, yatak odası ile banyo arasındaki o mesafede.

 

Tuvalette otururken Twitter'a baktı. Yine bir kadın öldürülmüş, birtakım resmi gazete haberleri ve kur oranları. Memleketten sıyrılamayacağını bilen biri olarak toplumu geliştirmek uğruna her türlü mücadeleye girebilecek güçte hissetti kendini. Ya da hissetmeye çalıştı, hayatın bu saçmalığının bir fayda sağlaması gerekiyordu.

 

Kafasına taktığı bir konuydu. Neden plazada çalışmak zorundaydı? Bir kere o kadar yüksekte ne işi var ya ofisin?

 

Köylü ninesi ve dedesi geldi aklına. Onlardaki geleneksel tarım pratiğini kıskanıyordu. Uzun süredir bir sonraki yılı, ekim, çapalama gibi işleri öğrenebilmek için köyde geçirmek üzere planlamaya çalışıyor, başarılı olamıyordu. Engel tabii ki çalışmak zorunda olmasıydı.

 

Marmaray'ın rutubetli insan kokusu içine içine dolarken kulaklarında Pink Floyd, çiftçi olmayı hayal etti.

 

Bir kere terzilik öğrenmek istiyor, bahçesi olsun istiyor ama metro çıkışı öyle bir yer değil.

 

Yine aynı adamdan simit, bir krem peynir, bir süzme peynir alarak "hanımlar, beyler diyarı"na hızlı bir giriş yaptı.

 

Aptal hissettiği gün bitti. Aptal hissediyordu çünkü yerden bu kadar yüksekte, bu işi yapmanın ne faydası var? bir türlü anlamıyordu. Tabii ki patrona faydadan bahsetmiyor, gerçekte ürettiği bir şeyin olmayışının saçmalığı ile insanlık bu mudur? gibi kendi kendine derin derin düşünüyordu.

 

Eve geldiğinde yemek bulsaydı mutlu olabilirdi neyse artık yine bir fırın yemeği yapacaktı hızlıca.

 

Hızlıca? Keyif almaya yetecek kadar vakti olmayanların normali. Pıt pıt yapıvermek.

Görmeyi bilen gözler için, burada acı bir sınıf tokadı vardır.

 

Fırında makarnaaa! "İşte öğrenciyken haşlıyordum, şimdi ise arada, fancy bir şekilde fırında da yapıyorum." diyerek içinden kendisi ile taşak geçti.

 

Minyon bir kadın olmanın verdiği tüm mağduriyetleri aşmış, birkaç sefer tezgaha çıkmış, en dipte duran o saçmaya şeye ihtiyaç duyduğundan mutfak dolabına da kısmen tırmanıp, "Voolaaa günlük yogamı yaptım." diyerek yine kendi kendini güldürerek, kendine ofansif takılmıştı.

 

Bazen kendi kendine güler, bazen konuşur. Off, hele evde yalnızken.

 

Turta mı yapsam yaa, diye düşündü, saate baktı, gece 12 olmak üzere. Harika bir zaman.

 

Bir buçuk gibi turta yemiş, yediklerinden patlamak üzere olan, sevgili rolünü oynadığını düşündüğü adam koltukta uyuya kalmıştı.

 

Sabaha kadar Netflix açık kalacak, en sevdiği yorganı alıp en sevdiği koltuğa da o yayılacaktı artık.

 

Göğsünde yatan kedisini, ayaklarının ucuna yatmış olan köpeğini, uyurken göbeği açılmış adamı süzdü.

 

—Ehh işte.

—Yalan mı denir buna, inkar mı?

—Öff, aman, şimdi buna da kafa yoramam.

—Yattığın yerden düşünsene bir yandan.

—Susarsan, uyumayı umuyorum. Belgeseli boşuna açmadım.

—?

—Tamam, tam olarak inkar değil, evet, bu hayat artık kabak tadı veriyor, bütünlüklü baktığında her şeyin bir zamanı var diyorum. Bu sana inkar gibi geliyor, değil.

—Ne yapacaksın?

—Değişiklik hakkında konuşacağım.

 

—Şimdi biraz uyuyayım….

 

Yine “o” ses. Haydaaa, yine yaşıyoruz, dedi.

 

Neyse ki bugün kendisi evde adam ofiste, aaa, bir de temizliğe gelen abla eve gelmek üzere.

 

Defalarca kavgasını etti ancak Nergis'e de uyan gün bu. Volaaa, evde asla yalnız kalamayan o kadın, neyse, zaten Nergis de arkadaşı olduğu için bir şekilde tat alacaktı yine bugünden, biliyordu. Strese gerek yok.

 

Filtre kahveyi koydu, adamı uyandırdı derken kapı, öfff… Sabah sabah daha tuvalete girecekken kedi aklını çelmiş, ilk iş yarım gözlerle onun mamasını vermiş, buraya kadar gelmişken kahveyi de koyayım demişti ve tuvaleti böyle kaptırmıştı.

 

Aynı anda hem dünyadaydı hem değildi. Genel olarak durumu bu şekil anlatılabilir.

 

Öğle arası için lahmacun getiren kuryeye su hazır etmişti, asansörü olmadığı için, insan nefes nefese kalıyor eve çıkarken.

 

Lahmacun? Artık biraz zor yeriz seni diyerek kendi payını indirdi mideye.

 

Şimdi öğle kahvesi eşliğinde Nergis ile konuşacak , Nergis en az 3 kez kahkaha atacak kendisi de eğlenecek ve kesin

Nergisten memleketine dair bilmediği bir adeti öğrenecekti.

 

Uzaktan bakıyordu yine aynı anda hem dünyada hem değil. Ne olacağını bilmenin sıkılmışlığı ile tutunmaya çalıştığı hayatın, “anından” almaya çalıştığı, aslında aldığını da düşündüğü, keyif.

 

Yine beyni patlamış gibiydi. Kapı çaldı. Alaaaah, yan komşu yine o bisküvili muhallebiden yapmış, getirmiş, öff, bu kadın ve bu tatlı...

 

Hepsini yesem, adam yemese diye düşündü. Yapamadı, yok, yapamaz. Adam yapar. Bu yapamaz. Çok çocuklu evin ablası idi o, kenara biraz ayırır. Payları eş tutar.

 

Regl olacak, nasıl daha fazla tatlı istedi ya birden. Oha, saat daha gece 1 olmamış.

Kitaba dalmış daha geç sanıyordu.

 

Yarım saat sonra kapı çaldı bu sefer de su hazırdı. Hamsiköy Sütlacı.

 

—Birine küsersem ve o bana bu sütlaçtan getirirse affederim.

—Ya bir si...

—Evet ya yumuşarım en azından.

—Yemezsin bile.

—Yok ya o eskidendi.

—Emin misin?

—Terapiden önceydi o.

—NE?

—Artık önce sütlacı yer bu sırada dinler, yine bildiğimi okurum.

—Hahaha.

 

Evet. Kendi kendine içinden random gülecek kadar dünya dışında ama farkında olacak kadar dünyada.

 

Neyse uyku vakti.

 

Bir anda nefes alamadığını fark etti sadece adamı sarsabildi, konuşamıyordu.

 

Panik atak gibi bir şey yaşadı gecenin köründe, stres, dedi.

 

Şimdi ise bambaşka bir şeyin peşinde. Ölümü düşünüyor.. Bir yanı ile rahatlatıcı bulmaya başladı.

 

İnsanların son nefeste bir rahatlama ve huzurla dolduğuna inanıyordu çünkü, her şeyin durmasının bir güzelliği olmalı…O an öyle görkemli gözüktü gözüne..

 

Keşke durduğunu görsem, bir saniye sonrasını görmek istiyordu kendi ölümünün bunu diledi tekrar içinden.

 

 

Ve hayaline başladı yeniden.

 

Aloo, bir sakin olun. Aşırı hafifim ve buradan size ağır gelen her ne varsa aslında hiç ağır olmadığını bilin diye haykırıyorum.

 

Yok işte Plaza mlaza, metro, marmaray.

Dolaşabilirsin ama… Hem de tüm memleketi, tüm yeri, tüm göğü...