yapay yasaların paletleri altında ezilen insanlık çığlıklarıyla dolarken mimiklerimiz, her olgu ve eylemlerimiz mühürlerle belirlenmişken... duygusal tüm formlarımız dahi kesinlik bıçağının keskinliğiyle bileklerimize resim ederken kendini, kişi, birey, toplum; nasıl olur da ütopyalar var edebilir? tüm örgütsel düşüncelerin dahi hatta ve hatta kanun hükmünde edimlerle ve koşularla belirlenmişken nasıl olur da gülebiliriz? çünkü insan özgürlük ülküsünün müziğinde dans etmek isterken sistemin içinde eğitilmiş, hayalleri makasla revize edilmiş, umutlarının bağrına hançer gibi yasalar sokulurken söyler misiniz nasıl olur da mor dağlı menekşelerde ya da mavi gökyüzünden bahsedebiliriz? ufkumuz olabildiğince mürekkep siyahıyla boyanmışken, bakmak ve görmek eyleminin çeperi dahi yapay kanun denilen canlı ya da cansız bir organizmanın hükmü altında salt bir açıklamayla anlatılırken nasıl olur da insan kendi gözlerini kullanabilir? evet, devletsiz yaşanamaz. belki devletsiz de olunmaz. peki devleti oluşturan birey, kişi ve toplum üçgeninde tüm hak ve sorumluluklarımızı kendiliğimizden öte bir güce neden devrederiz? çünkü biliriz! insan tek başına bir hiç olabilir. ama kendiliği olmayan bir toplumun verdiği gücün hiçliği tartışılmaya açıldığında durduğumuz konum ne olacaktır? ortak ülkü ya da görüşlerimiz olabilir. peki ya farklılıklarımız? onları niçin küçümsüyor ya da görmezden geliyoruz? aslında biliyoruz. onlar kendimizi, yani önce kendi içimizde iğreniyor belki çürük yumurta görüyoruz. oysa bizi insan kılan ve insanca var eden. o iğrendiğimiz veya çürük yumurta olarak olarak gördüğümüz etmelerdir. bunun farkına vardığımızda belki daha insani daha düşünceli ya da daha var canlı olacağız. unutmamalıyız ki! hiçbir yasa ve kanun bir canlının canından önemli değildir. tabii bu canlı bir canlının canına kast etmediği sürece... geri kalan tüm durumlarda canın değerini hiçbir kağıt ya da mürekkep belirleyemez. bu yüzden aldığımız kararlarda veyahut yaptığımız davranışlarda hem akıl hem de yürek süzgecinden geçirmeden hiçbir edimde bulunmamalıyız. aksi takdirde gün gelir o kağıt ya da mürekkep kendimizin, yani canlılığımızın sonu olabilir. bunu düşünmek ve buna göre davranmaktan hepimiz sorumlu ve sorunluyuz!