Yaşam döngüsünde gerçekleşmesi zorunlu bazı durumlar vardır: yeme içme, barınma... Peki inanma? Yaşayan varlıklardan insanın ruhu için yeme içme gibidir inanmak. Herkes etrafındakilerin veya başka yerlerdeki insanların biat ettiği ortak bir inanca sahiptir. Bu inanışlar spesifikleştikçe guruplar arasındaki bağlar daha da artar. Kişi, bu gruplara veya tek bir kişiye karşı aidiyet duygusuna sahip olur, bu insanların olduğu yerlere de ait hisseder kendini. Savrulma hissinin verdiği bilinmezliğin ürpertisini ensesinde hissedenler ve bundan pek de hoşlanmamış olanlar için aidiyet önemli bir çıkış kapısıdır. İnsan inanmadığı hiçbir şeyle bağ kuramaz, ilgilenmez ve insan, inanmadığı hiçbir şeye aldanamaz. Aldanmak için mutlaka bir şeylere inanmış olmak gerekir. İnanılan bu şey kişiler, duygular, ideolojiler ve hatta kendimize en yakın konumdaki kendimiz bile olabiliriz. Her şeye aldanmayız belki ya da aldandığımızın farkında bile olmadan bir ömür geçiririz. Aldanmak, daha süslü ifadesiyle "inanmak" yaşadığımız sürece kaçınılmazdır. Bu kelime oyunları inanmanın kutsiyetini lanse ederken aldanmanın zavallılığını çağrıştırıyor sanki.

Evet, aldanırız. Mevsimlere aldanırız mesela. Yaz geldi mi tüm dertlerimiz çözülecek, kış gelince de yüzümüz daha gülmeyecek sanırız. Peki nasıl aldanırız? Bu noktada değinmem gereken bir boyut olduğunu hissediyorum, aldanmak ile aldatılmanın aynı şeyler olmadığını anlamalıyız. Nitekim aldanmak kişisel bir eylemdir fakat aldatılmak dışarıdan müdahaleyle, oyunculuk ve illüzyonlarla gerçekleşir. Aldanırken aklımız bize türlü oyunlar oynar. İnanmak istediğimiz şeyi destekleyen fikirleri görmeye, onlara dikkat etmeye daha meyilliyizdir. İsteklerimizin oyuncağı haline geldiğimiz her durumda aldanmakla sonlanır serüvenimiz. İnanmanın verdiği müthiş rahatlığı aldanmak tehlikesine rağmen seçtiğimizde, her saniyesi ziyan edilen zaman ve kaybolan enerjimiz kalır geriye. Konforla geçirilen sürenin sonunda kişi aldandığını anladığında bütün gerçekliği cam gibi parçalanır ve kesikleri güvenine batar. Yeni bir gerçeklik yaratmak ise hiçbir şeyin salt gerçek olamayacağını anlamaktan geçer. Sorgulayabilmek, şüphe duyabilmek ihtimallerinin olmadığı her inanç aldatmaya müsaittir, bu ihtimalleri hayatına dahil etmeyi düşünmeyenler ise aldanmaktan ya korkmuyordur ya da bilerek bunu tercih ediyordur. Aldanmanın kendi kendimize nasıl yapıldığına dair en uygun örnek önyargılardır. Dışarıdan baktığımızda hakkında hiçbir bilgimiz olmayan herhangi bir şey hakkında farklı düşüncelere sahip oluruz. Kimisi bu düşünceleri değiştirilemez bir şekilde yaratırken kimi de deneysel yaklaşır ve değişime de açıktır. Yine de biliriz ki Einstein'ın da dediği gibi "Ön yargıları yıkmak atomu parçalamaktan daha zordur." İnsanın kafasındaki kendi yarattığı düşünceleri ne denli şiddetli desteklediğine dair güzel bir açıklama olarak görebiliriz bunu. Dışarıdan gelen bir inandırma çabasında sorgulama hâli daha olasıyken kişi kendi düşüncelerini sorgulamaya çok daha az meyillidir ve onu aldanmaya sürükleyen şey de budur ne yazık ki.

Bireysel aldanmanın nasıl kolay gerçekleşebileceğini gördük. Bununla beraber, kimi manipülasyon yöntemleriyle insanların ne alacaklarından ne giyeceklerine ve hatta kime oy vereceklerine kadar birçok konuda fikrimizi saptırmaya çalışan illüzyonlarla çeviriliyiz. Kitleler olarak yönlendirildiğimiz dünyada, kim bilir, her fırsatta zihnimizi taciz eden reklamlardan, otoriter şahıslardan, kendimizden herhangi bir konuda üst gördüklerimizden ne denli etkileniyordur seçimlerimiz. Bu seçimler zamanla düşüncelerimizi ve karakterimizi şekillendireceğinden hayatımızın iplerinin hâlâ elimizde durması için çokça efor sarf etmemiz gerekecektir. Bu durumda bilincimizin ne kadarının kontrolümüz altında olduğu bir soru işaretiyken herhangi bir konuda karar vermeden önce 2 kere değil, 10 kere düşünsek abartı olmaz diyebiliriz. Gördüklerimizin bizden bağımsız bambaşka durumlar olduğunu, gördüğümüzden fazla görmediğimizin olduğunu unutmamakta da fayda var. Yazımı bir tavsiyeyle bitirmek isterim: Öyle bir aldanma-savar olun ki kendinize bile aldanmamak için sürekli değişin, değişimden hiç korkmayın. Nitekim bilinçli değişim sizi diğer değişimlerden daha kötü bir yere götüremez. Ne hiçbir şey olmak ne de tek bir şey olmaktır değişim, her şey olabilme yolunda güvenli bir kapı açar bizlere. O kapıyı kapamayalım. Sevgiler.