Sonbaharın öngörülemez hafifmeşrep yağmurla rüzgar karışık havası tükenmiş, yerini kuru ayazlara bıraktığı bir günde, her daim olduğu gibi kendini, hatta hayatını sorgulamaya başladı. Göçebe ruhu sürüye katılmak için direnirken müdavim parçası ise kazık çakmışçasına hayata, geri kalan ömrünü hiçbir yere gitmeden yuvasında tüketmek istiyordu. Her yılın yarısında olduğu gibi güz mevsiminde,göç ederse tekdüze hayatında hiç yenilik yapmamış, kendini gerçekten yaşamış saymayacaktı.

Yaşamak onu tüketmiş, farklı bir yol bulmak adına, uzun düşünceler sonucunda kararını vermişti. Sürüye katılmayacak, bu kış göç etmeyecekti. Hayatında yenilik yapmak isteyen kırlangıç -Mavi Tüylü- kasım ayının son günlerinin keskin soğuğunda, küçük bedeninin çelimsizliğine aldırmadan bu yıl göç eden sürüye katılmayacaktı. Onun için büyük bir yenilikti bu. Bütün yenilikler insana, aradığı huzur ve mutluluğu getirir miydi? Getirse bile huzur ve mutlulukulaşılacak ve hep orada kalınacak bir nokta mıydı? Bu soruların cevabını öğrenmenin tek bir yolu vardı: yaşamak.

En sevdiği kavak ağacının dallarında -ki yuvasının bulunduğu ağaçtı bu- arkadaşlarıyla koyu bir sohbet içindeydi. Sessiz bir an yakaladığında hemen söze başladı:

- Ben bu yıl göç etmeyeceğim.

Kahverengi Benekli:

- Göç etmezsen yaşayamazsın ki?

Beyaz Kuyruklu:

- Göç etmeyip ne yapacaksınburada?

Mavi Tüylü:

- Buradaki yuvamda yaşamaya devam edeceğim.

Aralarından en yaşlı olanı:

- Sen hiç kış görmedin. Hiçbir kırlangıç kışa dayanamaz, dedi.

Mavi Tüylü:

- Nereden biliyorsun, sen hiç kış gördün mü ki?

- Yeşil tüylünün başına gelenleri…

- Hiç başlama, yıllardır anlatılagelen hikayeyi biliyorum. Yeşil tüylünün hikayesine inanmıyorum. Benim ayaklarım da kanatlarımda kış için çok dayanıklı, göç etmeyeceğim.

Kırlangıçlar arasında bir uğultu başladı, çoğunluk Mavi Tüylü’nün göç etmeme kararına karşı çıkmış, birkaç kırlangıç da onun cesaretini takdir etmiş ama ona katılmaya cesaret edememişti. Aradan bir hafta geçmiş, göç günü gelip çatmıştı. Bütün ısrarlara, itirazlara rağmen Mavi Tüylü kararından dönmemişti. Arkadaşları ile vedalaşmış, ilkbaharda yeniden görüşeceklerine dair söz vermişti. Son sürü de gidene kadar, göç eden türdeşlerini izlemişti. Kendine, doğru olduğunu düşündüğü şeyi yaptığını söyleyerek rahatlamaya çalışıyordu. Koca şehirde tek kırlangıç kalmıştı. Yaşlı kırlangıcın dediğine göre havalar iki-üç gün içinde soğuyacaktı. Mavi Tüylü tüm hayatı boyunca yaptığı şeyi yapmaya devam etti: uçmak. Saatlerce gökyüzünde uçtu, düşündü, uçtu, düşündü.

Günler bütün savurganlığıyla geçiyordu. Yalnızlıktan çok sıkılmış, sesini duyuracak bir sima arıyordu.Kavak ağacının dallarında yoldan geçen insanları izlemeye koyuldu;tramvaydan inen bastonlu, siyah melon şapkalı, kır saçlı adam, kahverengi kabanı en az kendine iki beden büyük gelen sıska bir genç kız, özensizadımlarla yürüyen sarı saçlı, kırmızı ayakkabılı kadın, annesinin eteğini çekiştiren mercan gözlü, mavi bereli, kırmızı yanaklı oğlan çocuğu ve yavaş ilerleyen uzun bir gölge gördü. Gölgenin kime ait olduğunu seçemeden, gözlerini bir an olsun gölgeden ayırmadı. Gölgenin kalabalıktan ayrılıp, tekilleştiği sırada sahibinin yüzüne bakma fırsatı buldu. İri içine çökmüş gözler, kemerli bir burun,kıyamet kopsa dahi açılmayacakmışçasına kapalı bir ağız, esmeye yeni başlamış rüzgara aldırmayan uzun düz saçlar ve omzu iki farklı yanlara düşmüş veyolunu şaşırmadaniri adımlar atan iki ayak.Mavi Tüylü gözüne kestirdiği uzun gölgeli insanın peşine düştü, o hangi tarafa adım atarsa o yöne doğru uçuyordu.

Kadın; geniş caddelerden, uzun sokaklardan geçti. Yeşil, işlemeli han görünümlü bir yapının, tahta geniş kapısının önünde duraksadı, kapının üzeride hat yazısıyla işlenmiş yazıyı okudu:

‘’OL ALEMİN İLMİNDEN BİR KİTAP.’’

Mavi Tüylü bir cesaretle, duraksamadan kadının hemen arkasından, kapıdan içeri girdi. Kapıdan girdiği anda bu yapının farklı bir dünyaya ve farklı bir zamana açıldığını anladı. Yapının içinde, seksek oynayanlar, ip atlayanlar,topla oynayanlar, kovalamaca oynayanlar, uçurtma uçuranlar, masal anlatan bir kişinin etrafında toplanmış dinleyenler, topaçla oynayanlar, kağıttan yelkenli yapmış şelalede yüzdürmeye çalışanlar, bisiklet sürenler, baykuş, kedi, tavşan, kirpi, ceylan ve daha nice hayvanlarla oynayanlar, gördüğü tüm kişiler yetişkinlerdi. Hepsinden de şaşırtıcı olan ise gözleri, burun delikleri ve ağızları hariç,insanların her yerinde kitap sayfalarıymış gibi kelimeler yazılıydı. Dikkat ettiği her bir insanda farklı kelimeler, farklı cümleler yazılıydı.Sanki hepsi farklı bir kitaptı. Kırlangıç, gördüklerinin bir hayal olduğunu düşünerek girdiği kapıdan bir an önce çıkıp kendi dünyasına dönmek istedi. Kapının olduğu tarafa doğru uçmaya başladı ama kapı yoktu, ya kaybolmuştu ya da hiç var olmamıştı. Kırlangıç,kadını takip etme kararı aldı, çıkış kapısı kadındı.

Birbirinden farklı kitapların tavana bir iple asılı olduğu yerden, telaşsız, elindeki torbalara asılı kitapları koymaya başladı. İki torbayı da kitaplarla doldurduktan sonra, geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Kapı bir anda eski yerinde belirdi, kadın kapıyı açtığında kırlangıç da peşinden uçtu. Kırlangıç gördüklerini bir gerçeklik üzerine oturtamadıysa da kadını takip etmeyi bırakmadı. Kadın hangi yöne yürüdüyse kırlangıç da aynı tarafa doğru uçtu. En sonunda küçük tek katlı bir evin bulunduğu yere kadar gelmişti, kapının sürgüsünü çekti ve evden içeri girdi kadın. Kırlangıç, kafasında asla yanıt bulamayacağı sorularıyla çok uzakta kalan yuvasına doğru uçmaya başladı. Kadının o zamana ait olmadığını, gördüklerinin büyü ya da sihirolduğunu düşünüyordu.

Ertesi gün sabahın ilk ışıklarıyla kanatlarını aynı yöne doğru çırptı. Konduğuağaç dallarında kadının girdiği evin kapısını izlemeye başladı. Aradan az bir zaman geçtikten sonra elinde dünkü taşıdığı kitap torbalarıyla evden dışarı çıktı. Demek dün gördükleri gerçekti kırlangıcın. Ama bu nasıl mümkün olabilirdi?

Kırlangıç, kadını takip etmeye devam etti.Kadın yürüyor, peşinden mavi tüylü de uçuyordu. Kadın, yol kenarındaki parka girdi, rengarenk çiçekli karavanın yanında durdu. Elindeki torbaların içinden farklı kalınlıkta ve boyutlarda kitaplar çıkardı ve karavanın dış kısmındaki raflara dizmeye başladı. Önce uzun bir fırçayla karavanın içini temizledi, sonrasında tek tek ufak katlanabilir masa ve sandalyeleri dışarıdaki kitap rafının çevresine dizdi. Karavanın içinden çıkardığı ayaklı tahtaya elindeki kalemle:

‘’OKUMAK VE DÜŞÜNMEK MEYDAN OKUMAKTIR, DÜNYAYA.’’yazdı. Raftan eline bir kitap aldı, sandalyenin birine oturdu ve kitabını okumaya başladı. Sabahın erken saatlerinde tenha olan parka yavaş yavaş insanlar gelmeye başlamıştı. Sırt çantalı bir grup genç de karavanın önündeki kitapları inceledi. Onlar da bir masanın etrafına oturup ellerindeki kitapları okumaya başladı. Kadın okuduğu kitabı rafa bıraktı ve karavanın görüş açısında olan parkın uzak bir noktasındaki banka oturdu.

Zaman geçtikçe karavanın etrafını her yaştan insanlar çevreledi. Kırlangıç, kadının dikkatini çekmek istiyordu. Kadının oturduğu bankın tepesinde dairesel olarak uçmaya başladı. Kadın, gözlerini karavana dikmiş, onun dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Kırlangıç, bankın yakınındaki ağacın dallarına kondu ve kendi kendine söylenmeye başladı.

- Keşke sana sesimi duyurabilsem. Neden bütün varlıklar yalnızca kendi türüyle anlaşır ki?

Kadın sesin geldiği yöne başını çevirerek:

- Kim demiş farklı türler birbiriyle konuşamaz diye.

Kırlangıç ve kadın göz göze gelmişti. Kırlangıç kadının kendisiyle konuşmasına şaşırsa da dün gördüklerinden sonra tepkisizliğini korudu.

- Ben ilk defa bir insanla konuşuyorum, bu nasıl mümkün olabilir?

Kadın kendinden emin bir yüz ifadesiyle:

- Burada her şey mümkün, yapmak istediğin her şeyi yapabilirsin. dedi. Bir anda yılın ilk karı yağmaya başladı, kırlangıç bulunduğu dalda titremeye başladı, ne ayakları hareket edebiliyor ne de kanatlarını kıpırdatabiliyordu. Kısa bir süre sonra öleceğini anladı. Kırlangıç pişmanlıkla:

- Sürüye katılmayıp, göç etmedim ama kışa dayanırım sandım. Bana yardım et.

Kadın:

- Merak etme, ölmeyeceksin Mavi Tüylü, bazı şeyleri yaşamadan da tecrübe etmen gerek.

- Benim adımı nereden biliyorsun, kimsin sen?

Kırlangıç soğuktan kanatları ve ayaklarını hissetmiyordu.

Kadın:

- Ben, senin hikayeni yazan kişiyim.

Kırlangıç, kadının söylediklerini idrak etme zamanı bulamadan, minik bedeni kar soğuğuna daha fazla dayanamayıp ağaçtan süzülürken, Kahverengi Benekli’nin -arkadaşının- sesini duyuyordu. Gözlerini açtığında bütün arkadaşları etrafına toplanmış, yaşlılar da göç hazırlığı yapıyordu.

- Mavi Tüylü, göç edeceksin sen de değil mi?

Kırlangıç, arkadaşının sesiyle gerçek hayatına döndü. Kadın, yeşil yapı, kitaptan insanlar, karavan, kar, hepsi, hepsi bir düş müydü?

Kırlangıç, Kahverengi Benekli’ye döndü:

- Evet, sürüye katılacağım, göç edeceğim.