Rengarenk bir kabustu aslında senin koynunda geçen koca bir ömür.

Sıkılgan ruhumun kanlı dayatmaları yüzünden galeyana geldi yüreğim; seni sevdim.

Renk körü duygularım kalbini ayırt edemedi ruhundan

sen karanlığın acımsı tadıydın

Canımı acıttın.


Şimdi en mutlu olmam gereken çağda, maskeler takmaktan yüzüm kırıştı.

Gülmeyi unutan dudaklarım birbirine yapıştı,

Gözlerimin kenarlarında oluşan kazayağı da unutulmaya yüz tutmuş hatıralar arasına karıştı.

Sana inanmıyorum artık.

Ve içimde çok büyük bir boşluk var, ne yazık!


Beni acıklı bir senfoninin ağlamaktan gözyaşı kusturan dizelerine benzettiğini biliyorum,

Ve ne yazık ki o senfoniyi besteleyenin ve çalanın da sen olduğunu açıkça görüyorum.

Notaların üzerine yağan bir yağmur gibiyim

parmaklarını ıslatıyor muyum?

Dudaklarına dokunmadan, kederimin tadını almadan cevap verme sakın.


Küçücüğüm görmüyor musun?

Anlaşılmaya ihtiyacım var, hissedilmeye.

Ama bu temennim gerçek olmayacak kadar imkânsız,

Amacını unutan bir yüreğe sahipsin sen, bana bile vermekten korkan.

Bir kucak aşkı mahvettin sen, kendi bencilliğin uğruna.

Bir sonu yok görüyorsun, iki adım sonrası Araf.

Sen cehenneme ben de Araf’a aitim.

Çünkü mavi gökyüzüm kana, ruhum kırmızıya, saçlarım sana boyandı, 

Ve böylece bir tomurcuk yeşermeden karardı.