Hiç problem değil. Gerçekten. Takılmıyorum söylediklerinize. Bir kulağımdan girip diğerinden çıkamadan küle dönüyor boş sözleriniz. Ne sandınız? Çok mu değerlisiniz ya da masum ya da özel ya da her ne haltsa? Sizi dinleyip hatalarımdan döneceğimi mi düşündünüz gerçekten? Şayet öyleyse çok gülerim. Listemde sizin yanınıza, ahmak bir özgüveni var maddesinin altına zavallı bir şekilde komik diye eklerim hatta. Siz beni tanımıyorsunuz. Benim hatalarımın nerden doğduğunu, hangi yol ayrımında volta attığımı, hangi suları tükürdüğümü bilmiyorsunuz. Kaşınmak pahasına zeytin çiğnediğimi, dayak yiyeceğimi bilerek doğru konuşan ağzımı, gözyaşlarımı yaktığımı... Sizi zayıf buluyorum. Dinlemekten acizsiniz. Sormaktan. Acımayı merhamet sanıyorsunuz. Küfür etmediğiniz için ağzınızı temiz sanıyorsunuz. Fıldır fıldır dönen gözlerinizle her şeyi gördüğünüzü sanıyorsunuz ancak tek yaptığınız bakmak. Söyler misiniz, ben sizi nasıl dinleyebilirim ki? Sözleriniz bana yansımıyor, benden yansımıyor. Benim gibi büyük bir dalganın karşısında ufak bir titreşimsiniz. Kibrimin sizin karşınızda bir dağ olmasına izin veren de sizsiniz. Sözlerim karşısında yanaklarına kan oturan, kelimeleri tükenip birkaç şey geveleyen ve en sonunda beni saygısız, terbiyesiz diye yaftalayan da sizsiniz. Söyler misiniz, sizi neden dinleyeyim ki?