Bir kuş düşünmeni istiyorum. Tüyleri güneşte parlayan. Onu fark etmeni sağlayan. Işıl ışıl tüyleriyle dikkat çeken. Hayır, inan şekilci değilim. Yalnızca düşün istiyorum. Hayatımıza girerken hayranlıkla bakan beyefendilerin sonraları bizi soldurmak isteyişini. Artık arkadaşlarınla daha az görüş diyen kadınları. Biraz biraz hep daha çok vazgeçişlerin farkına varmanı. Yürekli insanların dünyamızdaki yerlerine de hayranlık duyuyorum. Benim sitemim bizden parçalar çıkararak hayatımıza devam etmemizi isteyenlere. Çalışma diyenlere, o ruju sürme diyenlere. İki dudak arasında yaşamamızı isteyen ilişkilere. Seni olduğun gibi bir bütün olarak, seni sen yapan, sevdiğin sevmediğin şeylerle görüyorum ve kabul ediyorum varlığını diyemeyenlere. Özgürlük ne güzel şey. Özgürlüğümüzü elimizden alan biri bizi ne kadar sevebilir? Ne kadar gerçek sevebilir? Kalp de bir kuş gibi değil midir? Kalp kafesle, baskıyla, tutsaklıkla sevilebilir mi? Şimdi bir daha düşünelim, sırf uçamasın diye kanatları kesilen bir kuşu. Tutku duyduğu gökyüzünden ayrılan, pencereden hasretle dışarıyı izleyen. Bu sağlıklı bir ilişki olabilecek miydi? Olduğu yere ait hissetmeyen, hissettirilmeyen. Kalamaz o kuş, gider önce kalpten sonra fiziksel olarak. İncitmeden sevmeyi bilmeyen, sevgiyi, aşkı, kalbi kaybeder. Telafisi olmayan gidişleri doğurur. Kaybedilen yılların keşkesiyle güzel hatırları yok eder. İnsan önce ait olmalı bulunduğu yere. Kalbinden geçtiği gibi yaşamak en güzel his.