Zamanın durduğu, suların mavi aktığı, güneşin sevgi yaydığı bir köyde kitapla beslenen yaşlı bir adam yaşarmış. Ve okumadan başladığı günü, günden saymazmış. Bu adam karnını her gün yediği kitaplar, gazeteler, mektuplar ve şiirlerle doyururmuş. Şiir yediği akşam sıcacık duygular, fıkra yediği akşam kahkahalar, haber yediği akşam acılar biriktirmiş midesinde.



Adamın rengarenk tüylerden oluşan bir evi varmış. Tüyler sarıdan maviye, maviden kırmızıya parlak renkli bir ağacı andırırmış. Bu tüyler mevsime göre uçarmış evin üstünden ve yanından. Söz gelimi kış aylarında ağacın hiç tüyü kalmazmış. Ev, bir kalem yalınlığına bürünürmüş. Adam o zamanlar başlarmış hikaye düşünmeye.

Çoğu insan için bu ev tüyler ürperticiymiş. Türlü tüyler ve hepsi renkli. Dans edermiş her gün evin tepesinde. Fakat şarkıları duymayan, dünya güzelliklerine sağır olanlar adamı hiç sevmez ve tehlikeli bulurmuş. Çünkü hayaller, hikayeler en büyük silahtır sevgili okuyucum.

Adamın hayatı çevresinden uzak ve farklıymış. İnsanların evinde avizeler ışıtırken odaları; o, gün ışığını alırmış evine. Ötekiler saklarken parayı, altını; o paylaşırmış okuduklarını herkesle. Ve şiirsiz uyumazmış asla. Misal bir gece Güney Amerikalı bir şairin 'Ağır Ölüm' şiirinden şunları okumuş:


"Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar / Okumayanlar, müzik dinlemeyenler / Gönlünde incelik barındırmayanlar"


Ve hiç şiir okumamış kadar kötüymüş dünya. İnsanlar et yiyip dişlerini temizlerken adam, hayvanlara "Hayvan Çiftliği" kitabını okurmuş. Tabii domuzlar hemen homurdanırmış akıllı olduklarından. Onlar büyük işlerden bahsedip aldıkları yeni arabayı parlatırken, adam doğayla konuşup zihnini ve kalbini tazelermiş.

İnsanlar apartmanlarda parçalı ve korkulu ve uzakken yaşamaktan, adam Aşık Veysel’le toprağın türküsünü söylermiş. Bu yüzden çocuklar onu çok sever, onun hikayelerini dinler ve onunla sohbet ederlermiş. Kitaplarla ilgili konuşur, tekerleme tekerler, gün batımını izlerlermiş birlikte.

Bir gün yine güneş ayrılık derdiyle kızarmışken yaşlı adam çocuklara şöyle demiş:



"Unutmayın ki hayatta güzel şeyler çok azdır. Sanmıyorum ki gün doğumuna şahit olmamış, hiç çiçek koklamamış, yağmurda yürümemiş biri mutlu ve huzurlu olsun. Küçük anların tadına varmalıyız çocuklar. Güneşe, yıldıza, ağaçlara uzak olmayın. Yönünüz her zaman doğaya olsun. Ayaklarınız bassın toprağa. Eğlenin, okuyun, gezin. Hayatın sütünü emin. Böyle büyür bir kalp. Bir zihin bunlarla örülür. Aksi halde insan, yüz katlı bir evin içinde, tanımadan bir insan bile, kendi çukurunda gömülür."