"Yıllar sessiz ve yalnızlıkla ağırlaştı." dedi ceset. Sırtında çanta dolusu maske. İçi boş kabuk. Ağlamayı denedi, susmayı, belki de oturup izlemeyi, gökyüzü ağlarken. Kimsem yok diye sevinçliyken ruhu, bir mermi sıkılmış bedene. Ceset yerde, tebeşir izi yok. Katil kim bilen yok. Aynalar suçlandı hakim bey! Gülenler çürüdü beyaz dişlerde. Kahkahalar atıldı, öldü pezevenk, yakın çiçekleri, benzin dökün mezarlara, vurun kuşları. Sabah olmuş hayır doğurmamış. Yalnız gökyüzü, yalnız aydaki adam. Canı sigara ister.

Kitapların sayfası küflü. Yok elinde kalem tutan bir üfürükçü. Katil hepsi, boş kahve bardağındaki tütüncü. Beni işaret eden bekçi, doğrultur doğrularını silmeden yanlışları. Yakalayın densizi! Çalacak bizden gülmeyi. Masumum demem gereksiz, kimselere fısıldamam yersiz. Ağızlarda tek hece, katilsin sen katil! İnandı gariban bir kez, elleri kanlı. Gökyüzündeki kuşu kim vurdu kime sormalı. Ben değil diyen salındı, sessizce yürüyen yakalandı.

Sessizlikten korkulur paşam dedi biri, diğeri ağzına bal çaldı. Gürültü çalındı kulağa, sevgi ayakların altına alınınca bir anlam arandı. Çiçekler yalnız, su veren kaçtı. Kaçsın anam dedi bardaki sakallı. Dişleri sarı, gözleri bantlı. "Kimse." dedi... Cümleler yarıda kaldı. Eller tutulmaya hasret, tutulmayan yürekler kök saldı. İzmarit misali mezarlar kazındı.

Ceset taşıyan adama olan oldu. Sessizdi ve çok da ses eylerdi. İnancı bir şişede, azgın dalgaların yüreğine bıraktı. Umudu yoktu, olanlar asıldı. Ağlama artık demek faydasız, gözyaşları kaçtı. Sessizlik, mum gibi duvarı sardı. Bir kadın belirdi gökten vahi iner gibi. Dilindeki doğrular acıttı, açtığı kollarında huzur arandı.

Gizemli bir bakış, korkusuz bir görüydü adımları, ceset taşıyana bardak uzattı. Yalnızlık, dudakların arasında kayboldu. Ayaklara alınan sevgi tohum açtı sessizce, bazen fırtınalar bazen ise güneş ile. Sabahın ışığıyla öten kuşları çizen dedeye, ayda sigarasını otlanan adama selam verdi gizemli kişi, yalnız dağlarda söyledi şarkısını. Bazen gözyaşı bazen de neşe ile. Ekmek sevmez, tatlı yemez, düşmandır ya da dost fark etmez; tavanda arar gerçekleri, kağıda dökülür güzellikleri. Tartısı bir değer biçemez, aynalar hep eksik. Yemekler hep fazla. Atmalı mı tüm olanları bir kenara, yoksa fazlasıyla sarhoş mu olunmalı bilinmez. Ceset adam izler huşu ile hayatında kök salan kadını. Aynıyız der, kes at sevdiğin dalları, kopar fırlat uzaklara. Filizlensin acı ile yeni umutlar.

Eli kalbine gider, nefesini keser. Bir tutam yalnızlıktır tuttuğu. "Bak!" der. "Küçük bir bebektir bu. Ne ağlar ne de güler." Cansız bir manken mi şeytan, meleklerinden mi ayıplanır tanrı. Sert dilli kertenkele ağlar. Kimin umurunda. Kadın tutar ceset taşıyan adamın elini. Dalgalar diner ve gökyüzü ağlar. "Sigara yakmalı." der adam, çakmak uzatır kadın olan. Büyük destanları dinozor yedi. Hayallerle satılığa çıkan aşk bir fahişe. Mutluluk bit pazarında on kuruş. Gel abi, sudan ucuz!

Cesetti bıraktı adam, elleri ısındı diğeri ile. Yol uzun, ceset kokuşmuş. Mutluluk değil yolda aranan. Aşkın ömrü kısa, kozalakta ölen. Tutuştular el ele. Ceplerinde yoktu on kuruş, kalplerinde bir tutam huzur yalnız. Yol aldılar. Yol, dedi kadın. Uzun mu uzun, ayaklarım ağrır karnım acıkır. Adam maskesini attı çorak çöllere, sırtım ağrır, yol uzun diye. Aç ve çıplak iki el. Önünde uzanan yol kıvrımlı bir dansöz. Nereye varacağı bilinmez. Ucuz mutluluktan sürgün iki gölge. Sahiptiler birbirine, huzurlu bir gecede.