27/02/2...

 Canım Karım Melahat,


Halim vaktim bildiğin gibi, bir değişiklik yok. Mektubunu okuyunca gelen mesutluğu saymazsak tabii.


Ben de çok özledim gülüm, ben de çok özledim... Görüş günlerini takip ediyorsun, değil mi? Bu sefer oğlanı da getir. Baban seni çok özlüyormuş, de. Bıraksın bu ergen triplerini, öyle söyle, o zaman anlar. Beni kötü bir adam olarak görmesin. Beni suçlu bilmesin Melahat... Neyse, sen konuşmuşsundur zaten bunları. Son görüşte az mı ağladık bu meseleye?


Merak etme, sadece seninle ağlıyorum. Bu adamların arasında ağlayacak değilim. Kan kussam kızılcık şerbeti içtim derim. Serde delikanlılık var. Olacak gülüm. Burada eşek gibi delikanlılık olacak serde.


Koğuştakilerle aram da aynı. Kimseyle bir derdim yok, elhamdülillah. Sen de artık tanıdın hepsini. Vallahi kime karşı ne düşündüğümü benden iyi bilir oldun. Aynı gülüm, her şey aynı. Yalnız bir oyuncu değişikliği oldu bugün.


Geçenlerde kışı geçirmeye hapse girmek için dükkan camı indiren bir çocuk gelmişti ya, onu saldılar. “Abi, kış da bitmemişti ha.” diyor giderken. İyi çocuktu. Biliyorsun, kaç kere de konuştum onunla, taşı çıksa suyunu çıkarır. “Adamakıllı bir iş bulup çalışacaksın değil mi?” diye sordum gitmeden. “İnşallah.” dedi, başka bir şey demedi.


Memleketin hali pek bozulmuş gibi şu sıralar. Gazete okumakla anlamıyor insan, yaşamalı. Bana mahpusların halini sor, dışarıyı bilemem. Zaten gazeteler de pek doğru yazmaz olmuş galiba. Yeni gelenler öyle diyor hep. Ya da gelenin halinde anlaşılıyor.


İşte, o çocuk gidince yine onun gibi 19-20 yaşlarında yeni bir çocuk geldi. Herkes tanıştı sırayla, ben yine sonu bekledim. Yalnız şu Kasa Vedat pek uzun konuştu, inşallah çocuğun aklına girmez. Hiç sevmiyorum bu herifi. Neyse, en son yine ben konuştum işte. Mahpusa düşüşünün altında acı bir hikaye çıktı Melahat’im.


İki kardeşi varmış, büyüğü 14 yaşında. Ana-baba yok, otobüs kazasında ölmüşler. O zaman da bu 14 yaşındaymış. El mahkum bırakmış okulu. Ergenliği kısa dönem yapmış. Aile reisi olmuş o yaşta. Bizim oğlanın yaşında... Neyse, orada burada çalışmış etmiş derken iki sene evvel bir lokantada garsonluğu oturtmuş. Kıt kanaat ama doyuruyormuş kardeşlerini. Geçen ay kovmuşlar bunu. (Kışın ortasında!) Nedenini söylemedi. O zamandan bu yana sokak sokak iş aramış. Ara ara küçük kardeşini de mecburen alıyormuş yanına. 8 yaşında bir kız çocuğu... Geçen hafta yine onunla çıkmış dışarı. Pazarda çığırtkanlık yapabileceği bir tezgah arıyormuş. Elmalarının önünden geçerken kızcağız tutturmuş elma diye. Yok demiş, alamam demiş ama ne anlasın çocuk. Başlamış dudak büzüp zırlamaya. Bizimkinin cebinde kuruş para yok, son meteliği o gün bitirmiş. Ama kıyamamış kardeşine. Velhasıl kelam bir tane elmayı yürütmüş, kardeşinin eline tutuşturmuş. Kaçmamış ya, anında yakalamışlar bunu enseden. Adam kızın elmayı yemesine izin vermiş vermesine. Çocuğa da öyle kaba davranmamış. Ders vermek istemiş galiba. “Çalma, efendi gibi iste.” ayağına. Çağırmış polisi. Polis de görevini yapmış tabii. Dersin sonu bu. On dakikalık duruşma, burada.


Kardeşlerini merak etme, çocuk esirgeme kurumuna yerleştirmişler. Oradan bir görevli de ulaşmış buna. “İyi bakıyorlarmış abi, bilsem daha önce suç işlerdim.” diyor...

  

Öyle işte gülüm. Kışı geçirmeye gireni çıkardılar, bir tanecik elma çalanı Kasa Vedat’ın yanına koydular. Mahpus, aynı mahpus işte.


Neyse Melahat’im, canını sıkmayayım bunlarla. Benim keyfim de sağlığım da yerinde. Turp gibiyim. İçin rahat olsun. Bir tek şu çocuklara üzülüyorum.


Oğlumuzu kocaman öp benim için. Başta yazdıklarımı da unutma. Allah’a emanet ol...


Seni çok seven ve özleyen kocan.



Not: Bir sonraki görüşe ıspanaklı gül böreğinden getirsene. Burnumda tütüyor vallahi.