Kılı kıpırdamadı kının

Tan yerine kovan bıraktıklarında

Ki çoktan unutulmuştu sabah

Akşamların yuttuğu bir saki kasabasında


Şehre inerken, şehre iğnelenirken

Yalnız kendi içini dolduramamış bir adam

Bir kadın, elleri saçlarında fulelenen

Sonra zaman diyor Einstein yüz dökerek

Bir kadehin ağırlığıyla daha yavaşlıyor


Süt dişlerini sıkarken dökmüş

Alt dudağı izafiyetle damağına çökmüş bir anne

Genzinde barikat, biber gazı ve cumartesi

Afiyetle yediği dayak ve işkence

Az tirajlı gazete manşetlerinde kirlenmiş

Bilinen bir hikâyedir

Ağzında ıslanan sloganla nerede bir kemik görse

Oğlum diye sevecekmiş

Ben dişlerinde ışığın kırıldığını gördüm


Örse mesafe bıraktı kılıç

Ve kılı meraktan dahi kıpırdamadı kının

Oysa bir kıvılcımla yangın derdi tüm ateş böcekleri

Zırhlı araçla sürüklenen Kürd’ün cesedi olmasaydı

Yıldırım birliği gibi bulutlara yüklenen halk

Kestikleri tek şey kendi sesleriydi

Göğün gürültüsüne aldırmayarak


Sakiler de dolduracak bir gün kendi payını

Ayıplı kelimeler tahliye olacakmış güya

O gün geldiğinde

Ağzın bir iş için lazım olacak Kübra

Zaman kendine sabah ve görece

Sonra kılıç tekrar kınına

Kılım sahipsizler mezarlığına gömülecek