Ben bir sokak lambasıydım. Sırtımı denize dönmüş, tüm gün yoldan gelip geçenleri izliyordum. Tam karşımda kahverengi bir bank, etrafta ise betonlarla çevrili yol ve binalardan başka bir şey yoktu. Şanssızdım çünkü beni buraya diken kişiler, yüzümü bu çirkin şeylere doğru çevirmişlerdi. Ardımdaki masmavi denize ve gömgök gökyüzüne hasrettim. Dünya üzerinde bana en uzak yer ardımdı. Ha bir de gelip geçen insanlar vardı. Vızır vızır tüm gün yürüyorlardı. Durup izlemek tek görevim olduğundan bazen başım dönüyordu bu yoğunluktan. Karşımdaki bankla ilgilenirdim tüm gün. Çeşit çeşit insan gelip otururdu. Ne aşklara, ne ayrılıklara, ne ağlamalara şahit olmuştum. Ben bir sokak lambasıydım. Diğer sokak lambalarının aksine kısa, tüm gün ayakta dikilen, milyonlarca insanın yanımda geçip gittiği ama hiçbir zaman beni görmediği bir nesne.

İşte, bir adam geldi. Elindeki karton bardaktaki içeceği bankın üzerine koyup çantasından bir kitap çıkardı. Oturup derin bir nefes aldıktan sonra kaldığı yerden kitabını okumaya devam etti. Henüz sabahın erken saatleriydi. Spor yapan kadın ve erkekler büyük bir hızla koşarak önümden geçiyordu. Saliselik kayıplarla adam bakış açımdan çıkıyordu ara sıra. Ama hep oradaydı. Uzun bir müddet de kafasını kaldırmadan kitabını okumaya devam etti. Bazen bir yudum içeceğinden alıyor, memnun bir yüz ifadesiyle devam ediyordu. Bazen de kafasını kaldırıp masmavi denize kısa bir süre göz atıp tekrar kitabına dönüyordu. Bir ara göz göze gelmiştik. Bence bana göz kırpmıştı. En sevdiğim insan tiplerindendi kendisi. O kitap okusun, ben derin bir sakinlikle izleyeyim... Hızlı bir hareketle kolundaki saate göz attı ve kitabını kapatıp çantasına koydu. Karton bardağını bankın yanındaki çöp kutusuna atıp yetişmesi gereken bir yer varmış gibi koşar adım gitti. Umarım tekrar gelir, diye düşündüm.

Şimdi de bir kadın ve bir adam. Kadın önden somurtarak geliyor, adam ise arkadan. Yüzünde mahzun bir ifade var. Sanki bir suç işlemiş ve bunun pişmanlığını yaşıyor gibi. Kadın sert bir şekilde banka oturdu, adam ise yanına. Adamın olabildiğince uzağına oturan kadının yüzünden hiçbir ifade okunmuyordu. Kısa bir süre çıt çıkmadı aralarında. O sırada alevlenen dalgaların sesini duyuyordum. İçimde onları görmek için yanıp tutuşan hisleri görmezden geldim yine. Bu yaşanmayacaktı.

"Senden özür diledim. Daha ne yapabilirim ki?" dedi adam. Kadın, dalga geçercesine bir ses çıkardı. "Her şeyden özür dileyerek kurtulamazsın!" dedi bedeniyle birlikte adama dönerken. Gözünden bir damla yaş süzüldü. "Seninle tekrar buluşmak tam bir aptallıktı!" diyerek oturduğundan daha fazla bir şiddetle banktan kalkıp yürüyerek uzaklaştı. Adam ise arkasından bakıyordu. Peşinden gitmesini istedim. Bazen böyle ayrılıkvari kavuşmalara şahit oluyordum. Ayrılıyormuş gibi olup barışanlara. Fakat gitmedi. Kadın gözden kaybolduktan sonra adam ayağa kalktı ve tam aksi yönde elleri cebinde yürümeye başladı. İşte günün ilk hüzünlü anı. Böyle anlarda bir şeyler yapabilmek isterdim. Uzun bir müddet banka kimse gelip oturmadı. Spor yapanlar hala koşuyor, bir yerlere yetişmeye çalışanlar hala koşuyor, köpekler koşarak kedi kovalıyor, bense olduğum yerde dimdik duruyordum. Sadece duruyordum.


Genç bir kız gelip banka oturdu. Daha sonra ayağa kalktı, cebinden telefonunu çıkartıp bana doğru yaklaştı. Birkaç fotoğraf çekme sesinden sonra önüme geçti ve sırtını bana döndü. İşte o zaman gördüm deniz ve gökyüzününün birleşimini. Muazzamdı. Birkaç adımda banka ulaşan kız, oturup telefonuyla ilgilenmeye başladı. Bense hala fotoğrafta gördüğüm denizi düşünüyordum. Masmavi olduğunu insanlardan duymuştum ama en sonunda kendi gözlerimle görmüştüm o sonsuz dedikleri maviliği. Düşüncelerimden uzaklaştığımda kız gitmişti. Keşke teşekkür edebilseydim. Belki ışığımı kapatıp açabilirdim. Belki anlardı ona minnettar olduğumu. 

Neredeyse gün batıyor, hava kararıyordu artık. Çöpleri süpüren adamın yüzü, diğer günlerin aksine bugün gülüyordu. Belki karısıyla konuşmuştu ve akşama en sevdiği yemeği yiyecekti. Ya da çocuğuna bugün eve giderken alacağı hediyeyi ve onun hediyeye vereceği tepkiyi düşünüyordu. Ya da bugün sokaklar çok temizdi ve fazla yorulmamıştı. Adam yavaş yavaş uzaklaşırken birisi banka oturdu. Kapüşonunu kafasına geçirmiş, soğuktan titreyen bu kişi aynı zamanda ağlıyordu da. Olabildiğince etrafa bakındım fakat o insandan başka kimse yoktu. Durmadan ağlıyordu. Bir ara ışığım yanınca bana baktı ama saniyelikti. Kadın mı erkek mi olduğunu anlayamadım. Önemi yoktu. Önemli olan ağlıyor olmasıydı. Bir ara gür bir sesle bağırdı ve ellerini yüzüne kapatarak ağlamaya devam etti. Sonrasında gözlerini sertçe silerek ayağa kalktı, arkasını döndü ve yavaş yavaş uzaklaştı. Kim olduğunu, neden ağladığını asla bilemeyecektim. O an insan olmak istedim. Peşinden koşup gitmeyi, onu sarılıp ağlamaması gerektiğini söylemeyi çok istedim. Ama yalnızca duruyordum. Hava kararıp da etraf sessizleşince kimseler kalmamıştı. Ben hala denizi düşünüyordum. Dalga seslerinin yanında bir de görüntüsü eklenmişti hafızama. Büyük bir gürültüyle birkaç kişilik bir grup yaklaştı. Banka oturup uzun bir süre içtiler. Kimseden çıt çıkmıyordu. Bugün herkes bir miktar hüzünlüydü anlaşılan. "Gidelim artık," dedi içlerinden biri. Herkes yürümeye başlamışken bir tanesi yerden büyükçe bir taş alıp bana doğru fırlattı. Etraf bir anda karardı. Dalga sesleri hariç hiçbir ses duyulmuyor, hiçbir şey görünmüyordu. Bir insanoğlu beni kendi karanlığımda yalnız başıma bırakmış, kendi karanlığıma boğmuştu. Ben bir sokak lambasıydım ve bir insanoğlu benim canımı yakarken ertesi sabah bir diğeri beni kurtaracaktı.