Ömrün göğsünden taşsın

Kaldırımların arasına sızsın ruhun

Belki aydınlıklara sarılı şafağa doğru

Bir yudumluk mesafe bulursun


Yarımca bir kaya, yerinde dikenli ot

Deli bir rüzgar batırır yelkeni

Evin kapsında demirden ok

Çalamazsın kapıyı, kanatırsa elini


Korkacak mısın?

Bağrında yaktığın alevin dumanından

Ayrılıp bir köşede batacak mısın?

Doğmuş güneşin rüzgarlı şafağından


Kırk yeri yamalı, gövdesi pamuk

Sahibinin izinde bir at, toynakları çamur

Yolu almış, taşları süpürmekte

Kırk yerinde kılıç, başı yamuk


Bir neviden hatıra eski bir melodi

Çınlar durur beynimin küçükçe zindanlarında

Mahpus benim, gardiyan o

Girdimse eğer çıkar mıyım lale biten kayalıklarında


Zincirler,

Papatyadan örülmüş ellerimi sarmalayan zincirler

Zorlasam kopar, döker yapraklarını

Yıkasam elimi belki can bulur avuçlarımda

Sönmeye mahkum zincirler

Derdimi kerpiç duvara vurarak anlatsam

Güneş yok, mazgallı ocağımda

Sönmeye mahkum zincirler