''ciğerlerim perişan halde

kalbimde zaten damarlar bir bir tıkanmakta

ameliyat masası ana kucağından daha sıcak bir hal almakta

doktor sesliyor bana

imzala şu evrakları

sanırsam 

giderayak

ölüm

yaşamdan tazminatını tahsil etmekte'' dedi adam, damarlarında zehrin panzehire evrimleşmesini acıyla beklerken. zaman kum tanelerini bir bir dökerken. ve giydi ameliyat elbisesini. son bir yazı karaladı baş ucundaki defterine.

''ölüyorum.

son nefesimi verirken

tüm her şey tiyatronun son sahnesi gibi

perde kapanıyor

bakışlarım bulanıklaşıyor

nefesim yetmiyor ciğerimin odacıklarına

artık elektroşok da çare olmaz bu kalbe

bırak beni doktor

oynama artık neşterle

biliyorum söz verdin hipokrat'a

ama

bu beden benim

lütfen deşme artık şu kanayan yaraları

bırak

pıhtılaşsın kanım

dursun 

belki

o zaman sarılırım sevgilime

yani 

ölüme'' ameliyat 16 saat sürdü. ve masada kaldı adam. adam kimsesiz kelimesindeki kim kadardı. morgdan tanıdığı olmadığı kimse almaya gelmedi ve kimsesizler mezarlığına gömüldü. ve hasta bakıcılar, hemşireler odayı toparlamaya geldi. küçük bir not düştü. hemşire aldı notu ve cebine koydu. sonra vardiyası bittiğinde aklına geldi not. açtı okudu. şu dizeler yazıyordu.

''kimsesizliğin çağında kimsin sen?

sessizliğin çağında bu çığlık neden?

suskunluğun devrinde konuştuğunuz bu dil kimin?

ve unutma çocuğum!

sana mirasımdır kelimeler.

onlar asla seni aldatmaz ve aldanmaz.

kendine iyi bak.'' kağıdın altında küçük bir isim vardı. ve hüngür hüngür ağladı. o an anladı. şehir üstüne üstüne geliyordu. oksijen ciğerinin tek bir milimetresini dahi doldurmuyordu. gözleri tek başına üretmeye başlamıştı dünyanın elektriğini.