Neyi irdelersek öyle boyuna, eksiltiriz içimizde madem, ben bugün deli gibi hayal kırıklıkları hakkında konuşmak istiyorum. Hatta aşıp çıtayı, kendimden koparıp genele sirayetinde de söz hakkım olsun istiyorum. Ama ben yine mutluluk üzerine konuşacağım. Konuşmasam çıldıracağım, konuşmalar beyhudeye düştüğünde yazıp da kendime kızacağım. "Bu mu istediğin?" hiç olmadı.

Neyi tutsak kalacaksa böyle elimizde ve umum çabalarımız eşiti olacaksa bir akşamüstü şiirinin, neyin peşinden böyle paralanırcasına koşuyoruz. Niye ardı sıra gelen dertleri tıkıp çuvala yüzümüzde bir mutluluk simgesiyle tavaf ediyoruz şehri. Neyin ispatı? Ben bilmem, cevabını bildiğim soruları sormayı bırakalı oldu epey. "Seviyor musun beni?"

"Tabii..."

Amaaan! Kan revan yaralardan geçilmiyorken bizim vaziyet, içine girdikçe çıkmayı bırak, ruhumu bulanıklaştıracak bir dert dehlizi. Konu griflteştikçe griftleşti ve ifadem güçleşti. Kelimeler karşılamıyor anlamlarını, yarım yamalak giriyorlar, girdikleri gibi de sallantıda sancıyorlar. Neyi anlatmaya çalıştım bilmiyorum, bir zamanlarla başlayan masal anlatmayı ne çok isterdim bir çocuğa şimdi. Ya da anlatsın annem, atlatırken ben düşmanları, ederken alt her birini, masal bitse de ben rüyamda kessem elmaları düşmanların başları üstünde.