Dünya tarihinde birçok anlaşmazlıklar bunun sonucu olarak savaşlar ortaya çıkmıştır ancak 2. Dünya Savaşı bunlar içindeki en büyük ölümlerin ve yıkımların yaşandığı savaştır. Bu savaşta resmi rakamlara göre en az 60 milyon insanın hayatını kaybettiği söylenir. Bu kadar yıkıcı bir savaşı konu olan sayısız film ve kitap olması da hiç şaşırtıcı değil.


Bunlardan en önemlisi ve dokunaklısı da The Pianist. Film, Władysław Szpilman ailesinin özelinde Almanlar'ın Polonya işgalini ve sistematik zulmü anlatıyor. Władysław Szpilman, o dönemde gerçekten çok yetenekli bir piyanisttir ve parasını da bu şekilde kazanır. Hatta savaşın nirvana yaptığı zamanlarda restaurantlarda bile çalmaya devam ederek ailesini o zor zamanlarda geçindirmeye devam etmiştir. Hayatta hepimizin tutkuları veya hayalleri vardır ve Szpilman için de piyano bir tutkuydu ancak maddi zorluk içinde oldukları dönemde ailesinin piyanoyu satmak zorunda kalması çaresizliğin en büyük örneklerinden biriydi. Daha büyük bir çaresizlik yok mu canım sen de iyice abarttın dediğinizi duyar gibiyim. Söyleyeyim tabii ki elinizde para olduğu halde gıda alamadığınızı tasavvur edebiliyor musunuz? O dönem tam olarak Yahudiler bunu yaşadılar çünkü Almanlar onların kısıtlı bir miktar paralarını elde tutmalarına izin veriyorlardı eğer fazlasını bulurlarsa başlarına gelecek en iyi ihtimal ölüm olurdu sanırım...


Filmin en etkileyici sahnelerinden biri gettoya yerleştirilen insanların kapısına dayanan işgalcilerin insanları katletmesi ve bunları diğer insanların perdelerin arkasından izlemeleri ses çıkarmamaları için birbirlerini susturmalarıydı. O an empati yaptım ve aynı durumda olsam ne yapardım bilemiyorum.


Ayrımcılığın arttığı ve Polonyalı Yahudiler'in fişlenmeye başladığı o dönem, filmde sistematik bir şekilde çok başarılı işlenmiş. Önce Yahudiler'e kol bandajı takma zorunluluğu getirilmesi sonra aşağılayıcı biçimde kaldırımda yürümelerinin yasaklanması ve ölüm kampları. Szpilman, bu esnada soğukkanlılığını korumaya çalışıyor ve aslında sanatçı ruhunun da verdiği bir ümitle bu savaşın biteceğini umuyor. İlk defa inancını kaybettiğini, gece getto duvarının dibinde birini kurtarmaya calışırken başaramaması ve evine dönerken ki yüz ifadesinde gördüm. Getto bölgesine götürülürken sevgilisini gördüğünde bile halen daha geri döneceğine dair umudu vardı. Tamamen yıkılması ise ailesi trene bindirilip ölüme giderken onun ağlayarak eve dönüşüydü. Orası işte bir hayat mücadelesinin kırılma noktasıydı. Hepimiz bazen o noktaya geliriz yaşadığımız zorluk çok ağır gelir ve mücadele etmekten yoruluruz. Szpilman tam o noktadaydı ve mücadeleye devam etmeyi tercih etti. Buraya kadar okuyan varsa ilerisi için spoiler vermeyeceğim.


İkinci Dünya Savaşı'nı daha iyi görmek, anlamak istiyorsanız La Vita e Bella isimli filmi de izlemenizi tavsiye ederim